22 Ekim 2016

Tomic'i Alana Kyrgios Bedava!


 Son zamanlarda ülke tenisinin en büyük gündemi federasyon başkanlığı seçimi. Herkes idealindeki başkan profilini anlatıyor, yazıyor, çiziyor. Tüm bunlar yaşanırken de çok klişe bir slogan yeniden gün yüzüne çıkıyor: Sporu sporun içinden gelenler yönetmeli.

 Evet, federasyon başkanı olacak kişinin yöneteceği sporu iyi bilmesi çok büyük bir avantajdır. Fakat şu da var ki sırf tenisi biliyor diye hiçbir yöneticilik vasfı olmayan birine "Buyur, tenisi yönet." diyemezsiniz. Bu noktada yapılması gereken şey çok basit: Başkanlığa seçilen kişinin tenisle ilgili alacağı kararlarda dünya tenisini çok iyi bilen, uzman kadrolarla çalışması. Peki bizde durum böyle mi? Bildiğiniz ya da tahmin edeceğiniz üzere hayır.

 Hayır çünkü her gelen kişi, yanında işin uzmanlarını değil, kendi yandaşlarını ve oy devşirebileceği çeşitli çıkar gruplarını getiriyor. Mesele Türk tenisine hizmetten ziyade kendi koltuğunu korumak olduğu vakit de eşine benzerine ancak komedi filmlerinde rastlanacak türden fikirler türemeye başlıyor. Mesela Bernard Tomic'i Türk yapmak gibi...

 Dünya tenisinin Nick Kyrgios'tan sonra en çok yaka silktiği oyuncuyu kendi vatandaşlığına geçirmeye çalışmak ve bunun için de tomarla para teklif etmek ancak bir yönetim skandalı olarak tarif edilebilir. Üstelik Tomic'in nasıl bir kötü repütasyon olacağını öngörmek için bu sporun azılı takipçisi olmaya da gerek yok. En basitinden sosyal medyadaki sayısız tenis hesaplarından birinin yöneticisine sorun, anlatsın size Tomic'in nasıl bir arıza olduğunu.

 Bu tip ultra saçmalıkların bir diğer nedeni de neredeyse tüm federasyonların artık lafta bile özerk olmaması elbette. Bir ülkede tenisi geliştirmek istiyorsanız neler yapmanız gerektiği bellidir. Bunun için de kimi kerameti kendinden menkullerin yaptığı gibi Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Öyleyse neden bu bilinenler hayata geçirilemiyor? Çünkü federasyonların doğrudan bağlı olduğu iktidar kısa vadede başarı istiyor. Hâl böyleyken hiçbir federasyon da altyapıyla, oyuncu yetiştirmekle uğraşmıyor. Bilakis tüm mesaisini el alemin yetiştirdiği hazır oyuncuları transfer etmeye harcıyor.

 Kısacası bu ülkede çok büyük bir zihinsel dönüşüm yaşanmadıkça o koltuklara kimi oturtursanız oturtun, hiçbir şeyi düzeltemezsiniz. Lakin umuyorum Türk tenisini yönettiğini sananlar, yukarıda bir örneğini verdiğim ulvi(!) fikirlerini yabancı meslektaşlarının yanında dile getirmiyorlardır. Bunlar belki Misak-ı Milli sınırları içinde normal hatta hoş karşılanabilir fakat dışarıda sadece kendinize güldürürsünüz. Benden söylemesi...

Hiç yorum yok: