8 Ocak 2019

Asıl İhanet Türk Tenisine


 Grand Slam turnuvaları, tenisin vitrinidir. Her tenisçi adayı bir gün bu büyük arenada yer almayı ve hatta yapabilirse kupa kaldırmayı düşler. Öte yandan bu turnuvaların oyuncu gelişimine olan katkısı da muazzamdır. Tam bir kurtlar sofrası olan profesyonel teniste yukarılara tırmanabilmenin en önemli şartlarından biri de daha yüksek seviyedeki oyuncularla karşılaşmak ve oyununuzu onların düzeyine çıkarmak için gayret sarf etmektir. Tenisin en üst seviyede oynandığı Grand Slam turnuvaları işte tam da bu noktada oyunculara eşsiz bir fırsat sunar.

 Selin Övünç'ü geçtiğimiz yıl Amerika Açık'a, bu sene de Avustralya Açık'a yollamayan Türkiye Tenis Federasyonu yetkilileri, oyuncunun sadece hayalleriyle oynamamış, aynı zamanda gelişimine de büyük bir darbe indirmiştir. Üstelik bu akılalmaz karar, sadece Selin'i değil, genel olarak Türk tenisini de tırpanlamaya yöneliktir. Bunun nedenlerine birazdan geleceğiz ama altını çizmemiz gereken başka bir husus daha var.

 Bugün elemeleri oynanmakta olan Avustralya Açık'ta Selin'in devre dışı bırakılmasının ardından yalnızca 3 oyuncuyla temsil edilebiliyoruz. Pemra Özgen ve Cem İlkel elemelerde mücadele ederken Bora Şengül ise gençler ana tablosunda boy gösteriyor. Yani tenisçi fabrikası olan belli başlı ülkeler gibi 15-20 oyunculuk bir slam kadromuz yok. Hâl böyleyken Türk tenisini yönettiğini zannedenlerin bir Grand Slam'de ve üstelik doğrudan ana tabloda yarışacak bir tenisçiyi değerlendirmemek gibi bir lüksü olamaz.

 18 yaşındaki bir tenisçiye yapılan bu muamele, alt yaş gruplarındaki tenisçi adaylarında da büyük bir yıkım etkisi yaratacaktır. Tenis gibi gelecek garantisinin asla olmadığı bir spor dalında oyuncuları var eden tek şey, hayalleri ve azimleridir. Siz, federasyon olarak başarıyı cezalandırırsanız hiçbir çocuğun tenisçi olmak için bir motivasyonu kalmayacaktır. Bu da Türk tenisinin yarınlarının ipotek altına alınması demektir.

 Selin'i ikidir Grand Slam'e göndermeyenler, son tahlilde Türk tenisine ihanet etmektedir. Bu ihanet şebekesi ve zihniyeti temizlenmeden tenisimizin ilerleme kaydetmesi ise mümkün değildir.

6 Ocak 2019

Övünç ve Utanç! (İkinci Perde)


 Ülke olarak şaşırma duygumuzu kaybetmiş durumdayız. Kötülüğün her türlüsünün gayet aleni bir şekilde yüceltildiği bir düzende bize biçilen görev de her şeyi sineye çekmek olsa gerek. Yoksa tenisimizin kerameti kendinden menkul federasyonu, hem sosyal hem de yazılı medyada büyük infial yaratan bir utancı tekrarlama cüretini gösteremezdi herhalde.

 Selin Övünç'ten bahsediyorum. Beyninizden vurulma ihtimaline karşı sıkı durun çünkü kendisi, tıpkı son Amerika Açık'ta olduğu gibi bu yılki Avustralya Açık'ta da sponsorsuzluktan ötürü yer alamıyor. Daha doğrusu ona sponsor olması gereken federasyon, kendi tenisçisini ana tablodan katılma hakkı kazandığı bir Grand Slam turnuvasına yollamamakta diretiyor.

 Dünya üzerinde kendi sporcusunun kötülüğünü isteyen bir ülke ya da federasyona daha önce rastlanmış mıdır, bilmiyorum ama şu anki Türkiye Tenis Federasyonu yönetiminin Misak-ı Milli sınırları içerisinde tenisi baltalamaktan başka hiçbir vazife görmediği çok açık. Kısa süre öncesine kadar ciddi bir ivme yakalayan Türk tenisinin şu anki içler acısı durumunu da zaten başka türlü izah edemezsiniz.

 Eskiden sporcularımızı memleketin düzensizliği öğütürdü. O düzensizliğin bugün daha büyük bir hakikat olarak karşımızda durduğu herkesin malumu. Fakat gelinen noktada mesele, bambaşka bir boyuta evrilmiş gibi görünüyor. Selin örneğindeki bu inatçılık, insanın aklına kin, nefret ve düşmanlık duygularını getiriyor.

 Anlaşılan o ki Türk tenisinin başındakiler; koşulsuz itaat eden, kendilerine siyasi ve ekonomik rant sağlayan "makbul" sporcuları arzuluyor. Bu şartları karşılamadığınız müddetçe dünya 1 numarası olsanız bile umurlarında değil. Bilakis size gösterecekleri sopadan korunmanızda fayda var.