18 Nisan 2019

Tenisi Bu Kafalardan Koruyun!


 Tenisin küresel çapta büyük tehditlerle yüzleştiği bir süreçten geçiyoruz. Erkeklerde ve bilhassa da kadınlarda senelerdir yeni yıldızlarına kavuşmayı bekleyen tenis dünyası, ne ironiktir ki artık kahramanlardan ziyade kötü çocuklar üretmeye başladı. Bu sporun geleceği adına daha büyük tehlike arz eden bir başka sorunu ise oyunun genetik kodlarını değiştirip onu daha kârlı bir metaya dönüştürmek isteyenler yaratıyor. Şimdiye dek sadece federasyonlar ve organizatörler seviyesinde gözlemlediğimiz bu neoliberal bakışın artık antrenörler nezdinde de karşılık bulduğunu görüyoruz.

 Bu hafta Birleşik Krallık'ın ünlü tabloidlerinden Metro'da tarihin gelmiş geçmiş en başarılı kadın tenisçisi Serena Williams'ın antrenörlüğünü yapmakta olan Patrick Mouratoglou'nun bir röportajı yayımlandı. Daha önce Nick Kyrgios adındaki raketli serseriyi tenis adına "fantastik" bulduğunu söyleyen bu zat, söz konusu mülakatında şahin gözü kuralının ve maç esnasında antrenörün oyuncusuna taktik veremiyor oluşunun büyük bir hata olduğunu savunuyor. Haşmetmeapları, tenisin daha çok "tartışma" içermesi gerektiğinden ve ancak bu şekilde popülerlik kazanabileceğinden bahsediyor.

 Neoliberal düşünme biçiminin en belirgin özelliği, kavramların içini hoyratça boşaltmasıdır. Nitekim Mouratoglou'nun önerdiği kurallarla icra edilen bir spora da tenis demenin imkanı yok. Zira antrenörün oyuncusuna istediği zaman taktik verebilmesi, tenisin en temel karakteristiği olan bireysel bir spor oluşunun tümüyle ortadan kalkması anlamına gelir. Zaten kendisinin bu konudaki yasağı delmesi neticesinde 2018 Amerika Açık finalinin tenis tarihi adına nasıl büyük bir utanç vesikasına dönüştüğü de ortada. Tabii kortlarda daha çok hır çıkmasını arzulayan biri için bunun da bir mahsuru olmasa gerek.

 2012 Madrid Masters'ta Ion Tiriac, toprak kortları maviye boyadığında kıyamet kopmuştu. Şimdi ise tribünde oturan seyirciye küfreden Kyrgios'un Judy Murray tarafından "dahi" olarak addedildiği bir ahlaki çöküntüye tanıklık ediyoruz. Bir tarafta Nick Kyrgios'ların, Patrick Mouratoglou'ların, Ion Tiriac'ların, Gerard Pique'lerin temsil ettiği yağmacı zihniyet, diğer tarafta ise özüne sahip çıkılması gereken bir tenis var. Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı kesermiş, tenisi de şu anda buduyor. Çok geç olmadan bu kıyıma karşı ses yükseltmek gerekiyor.

9 yorum:

Adsız dedi ki...

altın çağını yaşayan yargının ardından osmanlı ocakları :)) perinçek'in peşine takılmaya devam...

Yunus Dilber dedi ki...

Sen kimin peşine takılıyorsun akıllı bıdık? :)

Adsız dedi ki...

yanlış bir tepki. amacım hakaret değil. tam tersi. mustafa kemal'in hayal ettiği genç profiline gayet yakın bir insan olan yunus dilber nasıl böyle bir aymazlık içinde anlamıyorum. perinçek'in ardına takılanın kuş kadar aklı olamaz çünkü. anti abd olacağız diye her türlü diktayı da savunmamalıyız mesela...
ne diyelim, hatasız kul olmaz.

Yunus Dilber dedi ki...

Ne tepkisi akıllı bıdık? =) Perinçek'in peşine takıldığımı nereden çıkardın? Ben, kişilerin peşine takılmam. =)

Adsız dedi ki...

peki bıdık :) https://twitter.com/yns_dlbr/status/1011220160806572032

Yunus Dilber dedi ki...

Yani? =) Senin bu mantığınla ben, Perinçek'in değil, Kılıçdaroğlu'nun peşinden gidiyorum o zaman. =)

Yunus Dilber dedi ki...

Bir de ben, hangi diktayı savunmuşum? Onu da bir yazıver bakalım.

Adsız dedi ki...

yanisi şu. 24 haziran öncesi ince'nin yarattığı sinerji inkar edilemez. seçim gecesi ve sonrası hayal kırıklığı yaşansa da seçim öncesinde ortam müthişti. evden çıkmayan insanlar ince'nin mitingine gitti. "lanet olsun kimseye oy vermem artık" diyenler ince için sandığa gitti. böyle bir atmosferde bile ince varken perinçek'e oy atmak inandığı tarafa oy vermek falan değil, basbayağı takıntı ve o kişiye olan fanatik sevgiyle açıklanır.

diktaya gelince. elbette venezuela. korkarım o dönemde yaşasan abd'ye karşı duralım diye nazileri savunabilirdin. özeleştiri iyidir, ölmezsin.

Yunus Dilber dedi ki...

Birincisi, hiç kimseye fanatiklik derecesinde bağlı değilim. Bağlı olsam kendilerinden gelen teklifi kabul eder ve şu an VP'de olurdum. Artı son günlerde kendilerini nasıl eleştirdiğim ortada. O seçimde benim çizgime en yakın siyaseti izlediği için oyumu gönül rahatlığıyla Doğu Perinçek'e verdim. Bundan ötürü de asla pişman değilim. Kaldı ki o oy, 1. tur için verilmiş bir oydu. Yani Muharrem İnce'ye de versem değişen hiçbir şey olmayacaktı. Basit bir matematik hesabıyla bunu görebilirsiniz.

Venezuela'da diktatörlük olduğunu savunmanız ise kusura bakmayın tam bir cehalet. Siz diktatörlüğün ne olduğunu biliyor musunuz? Neye göre diktatör mesela Nicolas Maduro? ABD, bu operasyonla zaten ağır ekonomik ambargolar uyguladığı bir ülkeyi kukla bir başkan vasıtası ile tamamen ele geçirmek istiyor. Yapılmak istenen, o ülkenin petrolüne çökmek. Böyle bir vaziyette mazlum bir ülkenin yanında durmak, her onurlu insanın boynunun borcudur.

Ben öz eleştirimi yaparım. Bu konuda kendimle fazlasıyla barışığım. Ancak siz meselelere dar bir çerçeveden bakıyorsunuz. Uluslararası medyanın size sunduğu çerçeveden...