22 Temmuz 2012

Roger Federer'in Credit Suisse Röportajı


 Roger, Pete Sampras'ın en uzun süre 1 numarada kalma rekorunu da kırdın. Bu nasıl bir duygu?

 Bu, tabii ki çok özel bir duygu. Çok sevinçliyim. 1 numara olmak her zaman öncelikli hedefim olmuştur. Bu rekor, bir şeyi çok istediğiniz zaman çok sıkı çalışabileceğinizi ve hiçbir şeyin sizi durduramayacağını kanıtlıyor. Pete Sampras'ın bu muhteşem rekorunu kırmak inanılmaz. Hayranlarımdan birçok tebrik mesajı aldım ve bu da son derece önemli. Hepsine çok teşekkür ediyorum çünkü onlar sayesinde kendimi aştım ve bugünkü kadar iyi oynuyorum. Hayranlarımın son beş yıl içerisinde sayıca artıyor oluşu da benim için önemliydi.

 Popülariteniz sürekli zirvede ve yükselmeye devam ediyor. Özel hayatınızı korumayı nasıl başarıyorsunuz?

 Ailenizle birlikteyken bazı insanlar tarafından izlenmek her zaman hoş bir şey değil. Benim için turnuvalar, antrenmanlar ve dinlenme dönemleri arasında büyük farklılıklar var. Zaman zaman kafayı dağıtmak ve geriye çekilmek bu işte esastır. Hayranlarımın da bunu anladığını düşünüyorum. Popülerliğime rağmen özel hayatımı korumamın sırrı da burada. Tenise verdiğim bir haftalık ara bana çok iyi geldi. Açıkçası beş hafta olsaydı belki daha iyi olurdu ama Olimpiyat Oyunları ile başlayacak olan sürece kendimi hazırlamalıyım. Büyük zaferler elde ettiğimde bunu ailemle paylaşmayı seven biriyim. Onları uzakta tutup kameraların karşısına yalnız da çıkabilirdim ama bu yönde bir düşüncem hiçbir zaman olmadı.

 Wimbledon'a çok iyi bir başlangıç yaptınız. İlk haftanın sonunda ise özellikle sırtınızdaki sakatlıktan ötürü bir form düşüklüğü yaşadınız. Turnuvayı kazanabileceğinizi ne zaman düşünmeye başladınız?

 Dürüst olmak gerekirse Julien Benneteau'ya karşı oynadığım maçta bunun olabileceğini düşündüm. Çok yoğun, zorlu ve beş set süren bir mücadeleydi. Ağrıyla baş etmeyi başardım. Maçın bana sırtımdaki acıyı unutturacağını biliyordum. Xavier Malisse maçında da çok kötüydüm ve kendisinden özür dilemek istiyorum. Zira karşısında şikayet eden biriyle oynaması onun için kolay olmamıştır diye düşünüyorum. Fakat kendimi orada durduramazdım çünkü Wimbledon çok prestijli bir turnuva. Maçlar ilerledikçe kendimi daha iyi hissetmeye başladım ve hem yarı final hem de finalde en iyi tenisimi oynamayı başardım. Zor anlarda özellikle servisime konsantre olmaya çalıştım.


 Birçok insan Novak Djokovic ile oynadığınız yarı final maçının bir erken final niteliğinde olduğunu ve o maçı kazanmanızın şampiyonluk kapısını ardına dek açacağını düşünüyordu. Bu fikre katılıyor musunuz? Sizce nasıl bir maç oldu?

 Üzerimizde çok büyük bir baskı vardı. Djokovic son şampiyon unvanını ve zirvedeki yerini korumak istiyordu, bense yeniden 1 numara olabilmek için önemli bir şansa sahiptim. Ek olarak daha önce hiç çimde karşılaşmamış olmamız mücadeleyi daha da özel kılıyordu. Kısacası her şey olağanüstüydü ve kusursuz bir oyun ortaya koymak imkansızdı. İlk iki sette maçın gerçek anlamda başladığını söyleyemeyiz. Zaten 55 dakikada iki seti tamamladık. Üçüncü sette o daha agresif oynamaya başladı ve maç oldukça enteresan bir havaya büründü. Dördüncü sette daha iyi oynadığımı gördüm ve momentum tamamıyla benim tarafıma geçmişti. İşte o an kazanabileceğimi anladım. Gerçekten büyük bir maçtı fakat bunu bir final olarak algılamadığımı belirtmeliyim. Zira Djokovic'i yendiğim takdirde aynı zorlukta başka bir mücadelenin finalde beni bekliyor olacağını biliyordum. Çok iyi servisler attığımı söyleyemem ama Djokovic de kendisinden görmeye alıştığımız return performansının uzağındaydı. Ona karşı oynadığım her maç çok önemli anlara sahne olmuştur. Amerika Açık yarı finalinde kendisine karşı kaybettiğim mücadele benim için büyük bir darbe oldu. Aslında bugünkü noktaya ulaşmamdaki başlangıç noktası da o maçtır. Djoko, o gün önemli puanlarda çok iyi oynadı ve bana yenilgiye rağmen yeniden savaşmam için büyük bir ilham verdi. Sporda en önemli şey, maç içerisindeki durumlara karşı gösterdiğiniz reaksiyonlardır. Eğer bu konuda iyiyseniz her zaman maça geri dönebilirsiniz.

 Final maçında ise hem Murray'nin hem de benim üzerimde ciddi bir baskı vardı. Andy, bilhassa önemli puanlarda inanılmaz bir tenis oynadı. Çok agresif olmak zorundaydım. Kendime ikinci servislerin tamamına atak yapmam gerektiğini söyledim. Risk alma konusunda da son derece cesur davrandım ve bu da çok önemliydi. Kısacası doğru bir karar verdiğimi söyleyebiliriz.

 Son iki yılda sıklıkla eleştirildiniz. Bazı insanlar artık 1 numara olamayacağınızı ve Djokovic-Nadal ikilisiyle aranızda bir gömlek fark olduğunu düşünmeye başladı. Tersini ispatladığınız için gururlu olmalısınız.

 Bu noktada birçok memnuniyetten bahsedebilirim. Tüm çalışmalarınızın karşılığını er ya da geç alırsınız. Eleştiriler normal. Bu konuda söyleyebileceğim bir şey yok çünkü kariyeriniz devam ettiği müddetçe eleştiriler de olacaktır. Şimdiyse bu eleştiriler bitti. Ben her zaman oynamak ve daha iyi olmak isteyen biriyim. İnsanlar da bunu biliyor. Korta çıktığımda her zaman aynı zevki alıyorum ve zirvede mümkün olan en uzun süre kalabilmek için her şeyi yapıyorum. Medyada konuşulanları dinlemek önemlidir fakat bunlara tepki vermek gerekmiyor. Bu noktada gurur duyduğum bir şey yok.

 En yakındaki turnuva Londra'da düzenlenecek olan Olimpiyat Oyunları ve maçlar, sizin defalarca şampiyonluk ipini göğüslediğiniz Wimbledon kortlarında oynanacak. Bu organizasyona nasıl hazırlandınız? Kazanma şansınızı nasıl görüyorsunuz? Motive olmak zor değil mi?

 Maçlar üç set üzerinden oynanacağı için Wimbledon'dan tamamıyla farklı bir turnuva olacak. Hızlı geçen bir süreci yaşayacağız ve üzerimizdeki baskı yine inanılmaz boyutlarda olacak. Dolayısıyla kazanma umudumun olabilmesi için son derece hazır olmak zorundayım. Wimbledon'ı düşünmemek ve kendine olan güveni korumak son derece önemli. Bir maç, iki kötü vuruş neticesinde el değiştirebilir. Aslında bu durum tüm turnuvalar için geçerli fakat Olimpiyat'ta bunu daha çok göreceğiz. Altın madalya için şansım olduğunu düşünüyorum ve iyi oyunumu sürdürmeyi umuyorum. Podyumun zirvesinde yer almak tabii ki harika olur. 

 Biz tenisçiler çok şanslıyız çünkü her yıl dört Grand Slam turnuvası oynuyoruz. Diğer branşlarda yer alan sporcularla karşılaştırıldığı vakit baskıya daha fazla alışığız. Tenisin bir oyun olduğunu unutmamak gerekiyor. Birçok seyircinin önünde sürekli aynı rakiplerle oynuyor, aynı kafaları görüyorsunuz. Bunu kafanıza yerleştirdiğiniz zaman tenis oynamak her daim zevkli oluyor. Öte yandan Olimpiyat Oyunları gibi bir organizasyon için motivasyon kaybı yaşanacağına inanmıyorum. Zira bu, herkes için eşsiz bir fırsat.