Novak Djokovic ve Vasel Pospisil'in liderliğinde örgütlenen tenisçiler, bugün tarihi bir başkaldırıya imza atarak ATP'ye paralel bir yapı oluşturdu. Geçtiğimiz yıl başkan Chris Kermode'u deyim yerindeyse saman altından su yürüterek görevinden azleden ATP Oyuncular Konseyi, yerine oy birliğiyle getirdikleri Andrea Gaudenzi'den de istediklerini alamayınca çareyi PTPA isimli yeni bir sendika kurmakta buldu.
Sendikal faaliyetlerin amacı, işçilerin sınıfsal çıkarlarını savunmaktır. Burada da erkek tenisçiler, para ödülleri ve turnuva takvimi gibi konularda yöneticilerine söz geçirebilmenin derdinde. Her ne kadar ATP, vaktiyle bizzat tenisçiler tarafından kurulmuş olsa da daha sonrasında yönetme yetkisinin profesyonellere devredildiği bir kurum. Zira oyuncuların icra ettikleri bir sporu eş zamanlı olarak yönetmeleri mümkün değil. Ne var ki kendi haklarını korusun diye seçtikleri kişiler de genellikle turnuva organizatörlerini kayırıyor ve ortaya şekil-A'da görüldüğü türden çatışmalar çıkıyor. Nitekim bugünkü ATP Turu da benzer bir uzlaşmazlığın sonucunda doğmuştu.
ATP, 1972'de kurulduktan iki yıl sonra erkekler turunun organizatörlüğünü MIPTC adlı bir alt komiteye devretmişti. 1980'lerin sonlarına gelindiğinde ise iki yapı arasında çok ciddi bir gerilim yaşandı. ATP yönetimi, üye sayısı bakımından ITF'nin güdümüne giren MIPTC'den dört oyuncuyla temsil edilmeyi ve böylece oy çoğunluğuna sahip olmayı talep etti. Oyunculara öteden beri tepeden bakan ITF'nin cevabı ise çok netti: "Asla kendi haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz."
Yaşanan anlaşmazlık üzerine ATP, İsveçli eski tenisçi Mats Wilander'in önderliğinde bir hareket başlattı. Dönemin bir başka önemli figürü John McEnroe, o günlerde "Derdimiz para değil." dese de erkekler turunun daha rekabetçi ve pazarlanabilir olmasını arzulayan oyuncular, arkalarına Grand Slam harici turnuvaların direktörlerini de alarak 1988'de MIPTC ile köprüleri tamamen attı. Bu kararın kamuoyuna duyurulduğu basın açıklaması ise dönemin ATP CEO'su Hamilton Jordan tarafından Amerika Açık'ın düzenlendiği tesisin otoparkında yapılabildi. Çünkü turnuva organizatörleri kendisine konuşması için oda tahsis etmeyi reddetmişti. Tenis literatürüne "Otopark Devrimi" olarak geçen bu olayın ardından erkek tenisçiler, 1990 yılında bugün de varlığını sürdüren ATP Turu'nu oluşturdu.
Djokovic ve arkadaşlarının 1988'dekine benzer bir devrime imza atıp atamayacağını zaman gösterecek. Ancak küresel bir salgının baş gösterdiği bir dönemde yapılan bu hamle, spordaki sınıf çelişkisini gözler önüne sermesi açısından son derece ikonik.