Sportswashing, yani sporla aklanma... Dünyada namı kötü olan ülkelerin spor endüstrisine yaptıkları yatırımlarla imajlarını düzeltmeye çalışması anlamına gelen bu kavram Suudi Arabistan sayesinde yeniden hayatımıza girdi. Küresel çaptaki futbol ikonlarını astronomik ücretler karşılığında transfer eden Suudlar, bir yandan da uluslararası spor organizasyonlarının ev sahipliğine soyunuyor. Bu bağlamda gözlerini diktikleri branşlardan biri de tenis.
Next Gen Finalleri'yle geçtiğimiz yıldan itibaren ATP takvimine girmeyi başaran Suudi Arabistan'ın bir kadın turnuvası düzenleme ihtimali ise ülkedeki rejimin karakteristiği gereği daha büyük bir gürültü koparıyor. Nitekim Martina Navratilova ve Chris Evert gibi iki büyük efsane, bir süredir WTA Turu'nun bu ülkeye gitmemesi için aktif kampanya yürütüyor.
Kendi vatandaşını gözümüzün önünde vahşice öldürüp cesedini de asitle eriten Suudi Arabistan'ın Orta Çağ artığı ve insanlık düşmanı bir rejimle yönetildiği su götürmez bir gerçek. Fakat kadın tenisçilerin burada oynamaması gerektiğini savunanların ne kadar tutarlı oldukları da tartışılır. Örneğin Navratilova ve Evert bu konuda gerçekten samimi olsalardı Suudi Hanedanı'nın 1 numaralı hamisi konumunda bulunan kendi ülkeleri ABD'ye de bir çift laf ederlerdi.
Dünyada insan hakları sicili açısından pirüpak bir ülke yok. Dolayısıyla spor organizasyonlarının ev sahipliklerini insan hakları filtresinden geçirerek vermeye kalkarsanız günün sonunda gidebileceğiniz yer kalmaz. Kaldı ki bu konu özelinde Suudi Arabistan'dan hiçbir farkı bulunmayan Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Çin gibi ülkelerde yıllardır kadın turnuvaları düzenleniyor.
Şayet Suudi Arabistan yeterli imkan ve kabiliyete sahipse bir WTA turnuvasına ev sahipliği yapsın. Ancak WTA yönetimi, her ülke için geçerli olan standart prosedürünü bu ülkeye de titizlikle uygulasın. Sırf biraz daha fazla para kazanabilmek uğruna asla kendi kurallarından taviz vermesin. Aksi hâlde Suudi rejimine meşruiyet sağlamanın utancını yıllarca üstlerinde taşırlar.