Victoria Azarenka gibi bir ismi uluslararası seviyedeki bir turnuvaya getirmek kolay bir hadise değil. Zira sözünü ettiğimiz oyuncu, kariyerinde iki Grand Slam şampiyonluğu bulunan dünya klasmanının eski 1 numarası. Bu çaptaki bir tenisçinin de TEB BNP Paribas İstanbul Cup ayarındaki turnuvalarda oynaması için birçok şartın bir araya gelmesi gerekiyor.
Dünya
sıralamasında ilk 100'ün dışında bulunan bir raketin birincil önceliği
para kazanmak olabilir. Fakat Azarenka skalasındaki oyuncular için en
önemli motivasyon kaynağı para değil, başarıdır. Hatta başarıdan da
ziyade Grand Slam kazanmaktır. Bu hedefe ulaşıldığında da maddi
beklentiler zaten fazlasıyla karşılanmış olacaktır.
Önceliğini
slam şampiyonluğu olarak belirlemiş bir raketin sezonluk takviminde de
ağırlık, yüksek profilli turnuvalardadır. Zira rekabetin içinde kalarak
Grand Slamler öncesinde kendilerini en iyi test etme imkanı bulacakları
yerler bu organizasyonlardır. Aksi halde küçük çaplı turnuvalarla
şişirilen bir takvim, yorgunluk ve dolayısıyla asıl test niteliği
taşıyan turnuvalarda istenilen performansın gösterilememesine yol
açacaktır. Geçen yıl İstanbul Açık'ta şampiyonluğa ulaşıp ayağının
tozuyla gittiği Madrid Masters'a ilk maçında veda eden Federer bu
durumun en güzel örneği.
Azarenka'nın TEB BNP Paribas İstanbul Cup'tan çekilme kararına yukarıdaki yazdıklarım çerçevesinden bakmak lazım. Vika organizatörlere söz verdiği tarihlerde muhtemelen son haftalarda gösterdiği performansı kendisi de öngörmüyordu. Ancak Indian Wells şampiyonluğuyla yeniden ilk 10'a dönmesi ve akabinde Miami'de aldığı sonuçlar, Belaruslu tenisçinin fikrini değiştirmesi için gayet yeterli sebepler.
Son tahlilde beklentileri çok
da yüksek tutmamamız lazım. Vika gibi yıldız isimleri getirmek için
gerekli çalışmalar tabii ki yapılacaktır ve yapılmalıdır. Ancak olumsuz bir sonuç hâlinde de oturup karalar bağlamanın bir anlamı yok.