Güzel memleketimizin son zamanlarda sıkı sıkıya sarıldığı hasletlerden biri de pişkinlik oldu ne yazık ki. Siyaset kurumundan ziyadesiyle alışık olduğumuz bu ruh hâli, ülkedeki hemen her alana sirayet etmiş gibi gözüküyor. Ev sahibini bastıran yavuz hırsız misali hiçbir suçun ya da günahın üzerine yapışmadığı bu insanlar, bu da yetmezmiş gibi bir de kendi yedikleri nanelerin hesabını başkalarından sorar hâle geliyor.
Bu pişkinlik hâlinin spor medyası sathında ses getiren son örneği ise Ertuğrul Özkök'ün sırça köşkünden kaleme aldığı bir yazı oldu. Zat-ı muhterem, söz konusu yazısında spor medyasında hiç ODTÜ'lü ya da Boğaziçili görememesinden şikayet etti. Kendisine gerekli cevaplar bizzat kendi gazetesi aracılığıyla da verildi lakin ben de bu mesele üzerine birkaç kelam etme ihtiyacı hissettim.
Özkök'ün gazetecilik hayatı boyunca kamuoyunun takdirinde olan pek çok pespayeliğini bir kenara bırakarak soruyorum: Taraftarı olduğu kulübün kanalında ezeli rakibine küfreden bir sanatçıyı(!) damat kontenjanından kendi gazetenizin spor servisinin başına getiren siz değil miydiniz? Peki bu vasatlığı bilerek ve isteyerek kendiniz yarattığınız hâlde şimdi neden şikayet ediyorsunuz?
Sakın bana "Halk bunu istiyor." argümanıyla gelmeyin. O halk, zamanında TRT kamu televizyonculuğu görevini layıkıyla yerine getirirken her sporu huşu içinde izliyordu. Nitekim o TRT'yle yetişen nesil de 2011-2013 yıllarındaki tenis maçlarında seyirci rekorlarını alt üst etti. Kısacası bu toprağın insanları esaslı yapılan her işi sahipleniyor.
Öte yandan bu spor medyasının iflahı için illa ki ODTÜ ve Boğaziçili arkadaşlara gerek yok. Siz farkında olmayabilirsiniz ama bugün envai çeşit Twitter ve Facebook grubunda insanlar tenis konuşuyor, tartışıyor ve çok kaliteli içerikler üretiyor. Belki çok azının eğitim seviyesi yüksek olan o gençler bile sizin ahbap çavuş ilişkileriyle işe aldıklarınızı solda sıfır bırakır.
Son tahlilde bu ülkenin gençleri, sizin gibi vasat seviciler yüzünden geleceklerini kuramıyor. Bari şu pişkinliklerinizi etrafa saçmayın da yaraları daha fazla kanamasın.
Bu pişkinlik hâlinin spor medyası sathında ses getiren son örneği ise Ertuğrul Özkök'ün sırça köşkünden kaleme aldığı bir yazı oldu. Zat-ı muhterem, söz konusu yazısında spor medyasında hiç ODTÜ'lü ya da Boğaziçili görememesinden şikayet etti. Kendisine gerekli cevaplar bizzat kendi gazetesi aracılığıyla da verildi lakin ben de bu mesele üzerine birkaç kelam etme ihtiyacı hissettim.
Özkök'ün gazetecilik hayatı boyunca kamuoyunun takdirinde olan pek çok pespayeliğini bir kenara bırakarak soruyorum: Taraftarı olduğu kulübün kanalında ezeli rakibine küfreden bir sanatçıyı(!) damat kontenjanından kendi gazetenizin spor servisinin başına getiren siz değil miydiniz? Peki bu vasatlığı bilerek ve isteyerek kendiniz yarattığınız hâlde şimdi neden şikayet ediyorsunuz?
Sakın bana "Halk bunu istiyor." argümanıyla gelmeyin. O halk, zamanında TRT kamu televizyonculuğu görevini layıkıyla yerine getirirken her sporu huşu içinde izliyordu. Nitekim o TRT'yle yetişen nesil de 2011-2013 yıllarındaki tenis maçlarında seyirci rekorlarını alt üst etti. Kısacası bu toprağın insanları esaslı yapılan her işi sahipleniyor.
Öte yandan bu spor medyasının iflahı için illa ki ODTÜ ve Boğaziçili arkadaşlara gerek yok. Siz farkında olmayabilirsiniz ama bugün envai çeşit Twitter ve Facebook grubunda insanlar tenis konuşuyor, tartışıyor ve çok kaliteli içerikler üretiyor. Belki çok azının eğitim seviyesi yüksek olan o gençler bile sizin ahbap çavuş ilişkileriyle işe aldıklarınızı solda sıfır bırakır.
Son tahlilde bu ülkenin gençleri, sizin gibi vasat seviciler yüzünden geleceklerini kuramıyor. Bari şu pişkinliklerinizi etrafa saçmayın da yaraları daha fazla kanamasın.