Şu gerçeği en baştan belirtmekte fayda var: Türkiye'de spor gazeteciliğiyle iştigal eden insanlar arasında tenis ve benzeri dallarla ilgili temel bilgilere sahip birilerini bulma ihtimaliniz çölde kutup ayısına rastlamakla eş değer. Ana öğününün neredeyse tamamı futboldan müteşekkil olan bir spor basını için de bu durum hiç şaşırtıcı değil. Bu noktada yalnızca medya organlarının kendisini suçlamamak lazım. İğneyi bu ülkedeki mediyokratik sistemi yaratan ve bundan nemalanan yönetici sınıfına batırmak gerekiyor.
Böylesi vasat egemen bir ortamda da hasbelkader önümüze konulan tenis haberlerinin tadı epey kekremsi oluyor hâliyle. Sözde spor basınımızdaki tenis haberleri tamamı ile ajanslardan kopyalanıyor ki o ajansların ürettiği tenis metinleri evlere şenlik. Örneğin sonucu set skorlarıyla verilmesi gereken tenis maçlarını sanki futbol maçıymış gibi 2-0, 2-1, 3-1 diye aktarıyorlar.
Yine de haksızlık etmeyelim. Medyamızın tenise olan ilgisi sadece ajanslardan gelen haberleri kopyalamaktan ibaret değil. Zira Marsel İlhan'a karşı da çok özel bir sempati(!) besledikleri kesin. Bunun sevgilerinin esas nedeni de Marsel'in yenilgilerinin sosyal medya zevzekleri tarafından müthiş bir etkileşim almasından başka bir şey değil elbette. Ha Marsel o zevzeklikleri hak etmeye başlayalı çok oluyor, o da ayrı mevzu.
İşte değerli okuyucu, hâl böyle olunca sen de Türkiye'de lezzetli bir tenis haberi ya da yazısı okuyabilmek için sayısı son derece sınırlı birtakım ihtisas spor dergilerine ve sitelerine mecbur bırakılıyorsun. Ama yabancı dilin varsa yaşadın. Gir L'Equipe'e, spor filozofu olup çıkarsın.
Böylesi vasat egemen bir ortamda da hasbelkader önümüze konulan tenis haberlerinin tadı epey kekremsi oluyor hâliyle. Sözde spor basınımızdaki tenis haberleri tamamı ile ajanslardan kopyalanıyor ki o ajansların ürettiği tenis metinleri evlere şenlik. Örneğin sonucu set skorlarıyla verilmesi gereken tenis maçlarını sanki futbol maçıymış gibi 2-0, 2-1, 3-1 diye aktarıyorlar.
Yine de haksızlık etmeyelim. Medyamızın tenise olan ilgisi sadece ajanslardan gelen haberleri kopyalamaktan ibaret değil. Zira Marsel İlhan'a karşı da çok özel bir sempati(!) besledikleri kesin. Bunun sevgilerinin esas nedeni de Marsel'in yenilgilerinin sosyal medya zevzekleri tarafından müthiş bir etkileşim almasından başka bir şey değil elbette. Ha Marsel o zevzeklikleri hak etmeye başlayalı çok oluyor, o da ayrı mevzu.
İşte değerli okuyucu, hâl böyle olunca sen de Türkiye'de lezzetli bir tenis haberi ya da yazısı okuyabilmek için sayısı son derece sınırlı birtakım ihtisas spor dergilerine ve sitelerine mecbur bırakılıyorsun. Ama yabancı dilin varsa yaşadın. Gir L'Equipe'e, spor filozofu olup çıkarsın.
4 yorum:
e siz böyle yazarsanız insan merak eder yunus bey :)
https://twitter.com/yns_dlbr/status/952958813484867584
ben sorayım da cevaplar size kalsın
1- ne gibi bir işle meşguldünüz nasıl bi mesainiz vardı camia içinde?
2- ben de ipek'e aşığım ne dersiniz, havalı sanki hiç bulaşmasam mı? :D
3- ben iyi oyuncu isem çıkar ve maçımı kazanırım. düz mantık. x kişinin anne babası bana ne yapabilir ki?
:)
Tenis Dünyası'nda çalışırken camiaya çok yakındım. Ayrıca bir dönem TTF'nin kısa süre sonra kapanan dergisinde de çalıştım.
İpek, gayet aşık olunabilecek bir kız. Zaten tweet'te belirttiğim şahıs da benim ona aşık olduğumu iddia ediyordu. :)
Oyuncuların antrenör ve ailelerinin birbirlerini çekiştirmesi kort içinde bir şeyi değiştirmiyor zaten. Ancak bu kişiler, kendi oyuncuları hakkında devamlı övgüler düzülmesini istiyor ve bunun için gazetecilere baskı yapıyorlar. Bunları yapanlar da çok tanınan kişiler ama isim veremeyeceğim.
Bir de tenis, sadece kortta oynanan bir oyun değil. Kortun dışındaki etmenler de son derece önemli. Mesela şu an tanıdığımız pek çok tenisçi federasyonun sporcusu. Biri federasyon başkanını herhangi bir oyuncu hakkında dolduruşa getirse ve başkan da onun ödeneğini kesse o oyuncunun tenis hayatı biter. Çünkü bakiye devamlı eksi yazar. :)
yunus bey allah aşkına özgür balmumcu beye söyleyin federer pazar günü finalde falan yazmasın.
atp finals sonrası 1 hafta sinirden uyumadım.
blogu olsa ona da yazarım, gerek yok böyle şeylere.
karşı tarafın işi bu. günde 20 saat "federer set bile vermez" yazıp duruyor totemciler..
Yorum Gönder