11 Eylül 2018

Martina Hingis'in Günahı Neydi?


 Cumartesi gecesi oynanan ve bana göre tenis tarihinin en büyük skandalına sahne olan karşılaşmadan sonra Serena Williams'ı bırakıp mücadelenin hakemi Carlos Ramos'u hedef tahtasına oturtan bir güruha şahitlik ettik. Güya çifte standarttan dert yanan bu arkadaşlar sayesinde hakemin temel vazifesinin oyuncuların huyuna suyuna gitmek olduğunu da öğrenmiş olduk. Şaka değil, belli bir zümre kuralları uyguladığı için hakemi suçlu ilan etti.

 Serena'ya taktik veren koçu Patrick Mouratoglou başta olmak üzere birçokları aynı hadisenin hemen her maçta yaşandığından dem vurdu. Buram buram ezber kokan bu değerlendirme, pek tabii ki gerçekliği yansıtmıyor. Bir an için yansıttığını düşünsek bile bir hakemden diğer meslektaşlarına uyup suistimalde bulunmasını talep etmek hangi mantığa ve ahlaka sığar? Bir yanlış, başka bir yanlışla örtülebilir mi?

 Kaldı ki buradaki esas mesele, Serena'nın aldığı antrenör yardımı falan değil. Aynı şekilde, bağırıp çağırması, hakeme hakaret etmesi de belli ölçüde anlayışla karşılanabilir. Ancak kabul edilemeyecek başka bir şey var ki o da sebep olduğu her çirkinlikten sonra cinsiyeti ve ten rengi üzerinden mağduriyet yaratmaya çalışması. Bu iki hassas noktayı kariyeri boyunca o kadar çok istismar etti ki kendisini eleştiren herkes tıpkı bugün olduğu gibi ırkçı ve cinsiyetçi damgası yedi.

 Peki söz konusu Serena olduğunda kadın hakları havarisi kesilen bu malum koro, aynı hassasiyeti ahlaksız Fransız seyircisi Martina Hingis'i linç ederken neden göstermedi? Halbuki Hingis, kariyerine mal olan o maçta Serena'nın aksine ne tehdit ne de hakarete başvurmuştu. Üstelik kamera çekimlerinden de net bir şekilde görüldüğü üzere hakeme olan itirazında da haklıydı. O hâlde neydi Hingis'i şımarık ve ergen yapan? Güzelliği mi yoksa o gün karşısındaki oyuncunun Steffi Graf olması mı?

 Hani hep cinsiyetçilik ve çifte standarttan bahsediyorsunuz ya, peki sizin güzel kadınlar hakkındaki çirkin ön yargılarınızı ve her daim güçlüden yana olmanızı ne yapacağız?

9 Eylül 2018

Hem Mağrur Hem Mağdur


 Serena Williams, Türkiye'deki mevcut siyasi iktidarı hatırlatır hep bana. O da tıpkı ülkemizi yönetenler gibi çok büyük bir güce sahip ve tenis tarihinin gördüğü en kariyerli sporcu. Ancak bu ikisi arasındaki benzerlik kudretlerinden ibaret değil. Nitekim tıpkı muktedirlerimiz gibi Serena da mağdur edebiyatı yapmak konusunda son derece mahir.

 Mağduriyet algısı, insanların büyük bir çoğunluğunun hassasiyet gösterdiği konular üzerinden yaratılır. Serena ise bu iş için kadın-erkek ve siyah-beyaz çelişkisini kullandı yıllarca. Serena'ya göre kadınlığı ve siyahiliği, ona hem kort içi hem de kort dışında istediği gibi davranma hakkını veriyordu, vermeliydi. Bunlar, bugüne dek öznesi olduğu sayısız çirkinlik karşısında adeta bir koruma kalkanıydı.
 
 2001 yılında ablası Venus ile birlikte Indian Wells'i boykot etme kararı aldıklarında ileri sürdükleri gerekçe tribünlerin kendilerine gösterdiği ırkçı yaklaşımdı. Oysa seyircilerin Williamslara olan tepkisinin altında o dönem kendileri hakkında ortaya atılan şike iddiaları yatıyordu. Söz konusu turnuvada Williams kardeşler yarı finalde eşleşmişti ancak maça 4 dakika kala Venus'ün turnuvadan çekilmesi, Elena Dementieva'nın "Williamsların maçlarında sonucu babaları Richard belirler." şeklindeki sözlerinin üstüne büyük bir infiale neden olmuştu. Ancak meselenin adı bir defa ırkçılık olarak konulunca geriye kalan her şey anında halının altına süpürüldü.

 Dün geceki finalde yaşanan utanç dolu anlara ise biz aslında 2009 yılından aşinayız. Dün başhakemi hırsızlıkla suçlayan Serena, dokuz yıl önce de kendisine ayak hatası çalan çizgi hakemine "Bu topu senin boğazına sokarım." demişti. O gün Kim Clijsters kortta nasıl buz kestiyse dün de Naomi Osaka'nın suratında aynı ifade vardı. Genç raket, kariyerinin en mutlu gününde kazandığına kazanacağına pişman edildi.

 Sebep olduğu tüm bu kepazelikler karşısında Serena, yine kadınlığının arkasına sığındı. Bütünüyle haksız olduğu bir mevzuda Alize Cornet'ye yapılan açık seksizmi hatırlatarak üste çıkmaya çalıştı. Kendisini bir kez daha kadın haklarının yılmaz savunucusu olarak tanıttı. Doğrusu, onu bu şekilde tanımlayan sadece kendisi değil. Serena'nın istismarlarını afiyetle mideye indirip bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan entel takımı bu minvalde pek çok yazı döşendi bugüne kadar. Herhalde dün gece yaşananlardan sonra herkesten çok onlar utanmıştır.