Cumartesi gecesi oynanan ve bana göre tenis tarihinin en büyük skandalına sahne olan karşılaşmadan sonra Serena Williams'ı bırakıp mücadelenin hakemi Carlos Ramos'u hedef tahtasına oturtan bir güruha şahitlik ettik. Güya çifte standarttan dert yanan bu arkadaşlar sayesinde hakemin temel vazifesinin oyuncuların huyuna suyuna gitmek olduğunu da öğrenmiş olduk. Şaka değil, belli bir zümre kuralları uyguladığı için hakemi suçlu ilan etti.
Serena'ya taktik veren koçu Patrick Mouratoglou başta olmak üzere birçokları aynı hadisenin hemen her maçta yaşandığından dem vurdu. Buram buram ezber kokan bu değerlendirme, pek tabii ki gerçekliği yansıtmıyor. Bir an için yansıttığını düşünsek bile bir hakemden diğer meslektaşlarına uyup suistimalde bulunmasını talep etmek hangi mantığa ve ahlaka sığar? Bir yanlış, başka bir yanlışla örtülebilir mi?
Kaldı ki buradaki esas mesele, Serena'nın aldığı antrenör yardımı falan değil. Aynı şekilde, bağırıp çağırması, hakeme hakaret etmesi de belli ölçüde anlayışla karşılanabilir. Ancak kabul edilemeyecek başka bir şey var ki o da sebep olduğu her çirkinlikten sonra cinsiyeti ve ten rengi üzerinden mağduriyet yaratmaya çalışması. Bu iki hassas noktayı kariyeri boyunca o kadar çok istismar etti ki kendisini eleştiren herkes tıpkı bugün olduğu gibi ırkçı ve cinsiyetçi damgası yedi.
Peki söz konusu Serena olduğunda kadın hakları havarisi kesilen bu malum koro, aynı hassasiyeti ahlaksız Fransız seyircisi Martina Hingis'i linç ederken neden göstermedi? Halbuki Hingis, kariyerine mal olan o maçta Serena'nın aksine ne tehdit ne de hakarete başvurmuştu. Üstelik kamera çekimlerinden de net bir şekilde görüldüğü üzere hakeme olan itirazında da haklıydı. O hâlde neydi Hingis'i şımarık ve ergen yapan? Güzelliği mi yoksa o gün karşısındaki oyuncunun Steffi Graf olması mı?
Hani hep cinsiyetçilik ve çifte standarttan bahsediyorsunuz ya, peki sizin güzel kadınlar hakkındaki çirkin ön yargılarınızı ve her daim güçlüden yana olmanızı ne yapacağız?
Serena'ya taktik veren koçu Patrick Mouratoglou başta olmak üzere birçokları aynı hadisenin hemen her maçta yaşandığından dem vurdu. Buram buram ezber kokan bu değerlendirme, pek tabii ki gerçekliği yansıtmıyor. Bir an için yansıttığını düşünsek bile bir hakemden diğer meslektaşlarına uyup suistimalde bulunmasını talep etmek hangi mantığa ve ahlaka sığar? Bir yanlış, başka bir yanlışla örtülebilir mi?
Kaldı ki buradaki esas mesele, Serena'nın aldığı antrenör yardımı falan değil. Aynı şekilde, bağırıp çağırması, hakeme hakaret etmesi de belli ölçüde anlayışla karşılanabilir. Ancak kabul edilemeyecek başka bir şey var ki o da sebep olduğu her çirkinlikten sonra cinsiyeti ve ten rengi üzerinden mağduriyet yaratmaya çalışması. Bu iki hassas noktayı kariyeri boyunca o kadar çok istismar etti ki kendisini eleştiren herkes tıpkı bugün olduğu gibi ırkçı ve cinsiyetçi damgası yedi.
Peki söz konusu Serena olduğunda kadın hakları havarisi kesilen bu malum koro, aynı hassasiyeti ahlaksız Fransız seyircisi Martina Hingis'i linç ederken neden göstermedi? Halbuki Hingis, kariyerine mal olan o maçta Serena'nın aksine ne tehdit ne de hakarete başvurmuştu. Üstelik kamera çekimlerinden de net bir şekilde görüldüğü üzere hakeme olan itirazında da haklıydı. O hâlde neydi Hingis'i şımarık ve ergen yapan? Güzelliği mi yoksa o gün karşısındaki oyuncunun Steffi Graf olması mı?
Hani hep cinsiyetçilik ve çifte standarttan bahsediyorsunuz ya, peki sizin güzel kadınlar hakkındaki çirkin ön yargılarınızı ve her daim güçlüden yana olmanızı ne yapacağız?