ATP Turu'nun geçtiğimiz günlerde açıklanan 2019 takviminde dört yıldan bu yana düzenlenmekte olan İstanbul Açık'ın yer almadığını gördük. Turnuva, normalde Münih ve Estoril'deki 250'liklerle aynı hafta oynanırdı. Ancak gelecek sezon için hazırlanan takvimdeki ilgili haftaya baktığımızda İstanbul'un yerinde TBD (to be determined) yani "Daha sonra karar verilecek" ibaresi karşımıza çıkıyor.
Takvimden anladığımız kadarıyla o hafta İstanbul Açık'ın yerini başka bir turnuvanın mı alacağı, alacaksa da bunun hangi turnuva olacağı henüz belli değil. Ancak İstanbul Açık'a ait tüm sosyal medya hesaplarının kaldırılmasına bakarsak bizim turnuva artık tarih olmuş gibi görünüyor. Bu da Roger Federer'in geldiği ilk yıl hariç bomboş tribünlere oynanan bir turnuva için hiç de şaşırtıcı bir son değil. Çünkü seyirci yoksa sponsor kaçar. Dolar kurunun arşa çıktığı bir zamanda da sponsorlar olmadan bir turnuvayı finanse edebilmenizin mümkünatı yok.
Bu noktada beni asıl kaygılandıran mevzu ise lisansörü İstanbul Açık'la aynı olan İstanbul Cup'ın geleceği. İki turnuvanın da lisans hakkını elinde bulunduran Garanti Koza, inşaat alanında faaliyet gösteren bir şirket. Bizzat mevcut iktidar tarafından şişirilen inşaat balonunun bugün nasıl patladığı ise herkesin malumu. Dolayısıyla şimdilik bir sorun yokmuş gibi gözükse de İstanbul Cup da ciddi bir tehdit altındadır ki maazallah bu turnuvanın WTA takviminden çıkarılması ülke tenisi adına çok daha büyük bir faciaya neden olur.
WTA Championships'e ev sahipliği yaptığımız üç yılı (2011-2013) saymazsak 2005'ten bu yana aralıksız olarak WTA takviminde yer alan İstanbul Cup'ın Türk tenisi için arz ettiği önem, İstanbul Açık'la kıyaslanmayacak kadar büyüktür. Anastasia Myskina, Elena Dementieva, Maria Sharapova, Venus Williams, Agnieszka Radwanska ve Caroline Wozniacki gibi pek çok yıldızı ağırlayan bu turnuvanın kadın tenisinde son yıllarda yakaladığımız ivmeye olan katkısı da asla inkar edilemez. Nitekim Türk tenis tarihinin en büyük başarıları da 2016 yılında yine bu turnuvada Çağla Büyükakçay'ın teklerde, İpek Soylu'nunsa çiftlerde elde ettiği zaferlerle gelmiştir.
Diyeceğim odur ki İstanbul Cup gibi büyük bir değerin murdar edilmesine asla seyirci kalınamaz, kalınmamalı. Gerekiyorsa başka bir firma, lisans hakkını Garanti Koza'dan devralmalı ve turnuvayı daha merkezi bir lokasyona taşımalı.
Takvimden anladığımız kadarıyla o hafta İstanbul Açık'ın yerini başka bir turnuvanın mı alacağı, alacaksa da bunun hangi turnuva olacağı henüz belli değil. Ancak İstanbul Açık'a ait tüm sosyal medya hesaplarının kaldırılmasına bakarsak bizim turnuva artık tarih olmuş gibi görünüyor. Bu da Roger Federer'in geldiği ilk yıl hariç bomboş tribünlere oynanan bir turnuva için hiç de şaşırtıcı bir son değil. Çünkü seyirci yoksa sponsor kaçar. Dolar kurunun arşa çıktığı bir zamanda da sponsorlar olmadan bir turnuvayı finanse edebilmenizin mümkünatı yok.
Bu noktada beni asıl kaygılandıran mevzu ise lisansörü İstanbul Açık'la aynı olan İstanbul Cup'ın geleceği. İki turnuvanın da lisans hakkını elinde bulunduran Garanti Koza, inşaat alanında faaliyet gösteren bir şirket. Bizzat mevcut iktidar tarafından şişirilen inşaat balonunun bugün nasıl patladığı ise herkesin malumu. Dolayısıyla şimdilik bir sorun yokmuş gibi gözükse de İstanbul Cup da ciddi bir tehdit altındadır ki maazallah bu turnuvanın WTA takviminden çıkarılması ülke tenisi adına çok daha büyük bir faciaya neden olur.
WTA Championships'e ev sahipliği yaptığımız üç yılı (2011-2013) saymazsak 2005'ten bu yana aralıksız olarak WTA takviminde yer alan İstanbul Cup'ın Türk tenisi için arz ettiği önem, İstanbul Açık'la kıyaslanmayacak kadar büyüktür. Anastasia Myskina, Elena Dementieva, Maria Sharapova, Venus Williams, Agnieszka Radwanska ve Caroline Wozniacki gibi pek çok yıldızı ağırlayan bu turnuvanın kadın tenisinde son yıllarda yakaladığımız ivmeye olan katkısı da asla inkar edilemez. Nitekim Türk tenis tarihinin en büyük başarıları da 2016 yılında yine bu turnuvada Çağla Büyükakçay'ın teklerde, İpek Soylu'nunsa çiftlerde elde ettiği zaferlerle gelmiştir.
Diyeceğim odur ki İstanbul Cup gibi büyük bir değerin murdar edilmesine asla seyirci kalınamaz, kalınmamalı. Gerekiyorsa başka bir firma, lisans hakkını Garanti Koza'dan devralmalı ve turnuvayı daha merkezi bir lokasyona taşımalı.