17 Şubat 2019

Babalar Gibi Satılan Davis Kupası

 Geçtiğimiz yılın Ağustos ayında Uluslararası Tenis Federasyonu ITF'in yaptığı oylamayla Davis Kupası'nın lisans hakkı, tam 3 milyar dolar karşılığında 25 yıllığına Gerard Pique'nin sahibi olduğu Kosmos şirketine verildi. Başarılı futbol kariyerinin ardından iş dünyasına da hızlı bir giriş yapan Pique, oylamanın gerçekleştirildiği gün "Bazen ya değiştirirsiniz ya da ölüme terk edersiniz." diyordu. Çiçeği burnunda bir sermayedar olarak hırsı ve iştahı her hâlinden belli olan İspanyol futbolcu, bu ifadesiyle neoliberalizmin tipik palavralarını ne kadar çabuk öğrendiğini de gözler önüne seriyordu. 

 Spor, üzerinde yaşadığımız gezegenin bir mikrokozmosu. Hâliyle onu içinde bulunduğu sosyal, politik ve ekonomik konjonktürden bağımsız olarak ele alamayız. Pique'nin yukarıdaki sözlerine Türkiye'de 24 Ocak Kararları ile başlayan ve "Babalar gibi satarım." vecizesiyle şahikasına eren özelleştirme furyasından aşina olmamız da bu yüzden. Nasıl ki bu topraklarda kamuya ait varlıklar, son 40 yılda devletin sırtında kambur olduğu gerekçesiyle yağmalandıysa Davis Kupası da reform naraları eşliğinde Pique Bey'in mülkiyetine verildi.

 Bay Pique, organizasyonu "daha verimli işletmek" ve bu sayede kâr elde etmek adına hiç de şaşırtmayan bir iş yaptı ve turnuvanın 118 yıllık birikimini bir kalemde silen bir format icat etti. Yeni formatta Davis Kupası'nın şampiyonunu tayin eden Dünya Grubu serileri, sabit bir lokasyona alınarak bir haftalık turnuvaya dönüştürüldü. Bu da kupayı kendine özgü kılan iç saha ve deplasman maçlarının kaldırılması demekti. 

 Davis Kupası'nın bu şekilde iğdiş edilmesi, Path Cash ve Lleyton Hewitt gibi eski tenisçilerin yanı sıra kariyeri devam eden pek çok üst düzey raketin tepkisini çekti. Örneğin Roger Federer, son Amerika Açık esnasında verdiği bir mülakatta "Eski bir futbolcunun bir anda gelip tenis işine girmesi tuhaf. Davis Kupası, Pique Kupası'na dönüşmemeli." demişti. İspanyol futbolcu, Ekselansları'nın bu yorumuna çok içerlemiş olacak ki dünkü açıklamasında "Pique Kupası" ifadesinden nefret ettiğini söyledi. 

 Sermaye sınıfı, şekil-A'da bir kez daha görüldüğü üzere hiçbir geleneği ve etik değeri tanımıyor. Üstelik söz konusu çıkarıysa en ufak bir eleştiriye dahi tahammül edemiyor. Fakat şu da var ki tenis gibi köklü geleneklere sahip bir spor, vahşi kapitalizmin dilediği gibi at koşturabileceği bir alan değil. Birileri Pique'ye Madrid'in toprak kortlarını maviye boyayan Ion Tiriac'ın başına neler geldiğini çok geç olmadan anlatmalı.