Rio 2016’daki tenis maçları sırasında sandalye hakemlerinden
sıklıkla işitmek zorunda kaldığımız uyarılar, tenis seyircisinin nereye
gittiğiyle ilgili bir kez daha derin düşüncelere sevk etti bu spora
gönül vermiş insanları. Sırf başlıktaki ifade bile son derece çarpıcı
belki ama devamında söylenen cümle, yaşanan sorunun temeline işaret
etmesi açısından daha büyük önem arz ediyor: “Lütfen her iki oyuncuya da
adil ve saygılı olun.”
Tenis seyircisinin önemli bir bölümü bir
süredir kortta ter döken oyunculara karşı maalesef adil davranmıyor.
Grand Slam turnuvaları başta olmak üzere dünyadaki belli başlı tenis
organizasyonlarında tribünü dolduran izleyicilerin hiç de azımsanmayacak
bir kısmı, kortta olan biteni tenis bilgisi ve adabından uzak bir
şekilde, gözü kör bir fanatizmle takip ediyor. Öyle ki desteklediği
oyuncunun rakibi ilk servisi fileye taktığında tuttuğu tenisçi puan
kazanmış gibi sevinen ya da ralli devam ettiği esnada puanın bittiğini
zannedip oyuna müdahil olan bu güruha artık sadece Davis ve Fed Cup'ta değil, hemen her turnuvada rastlıyoruz.
İşin
daha can sıkıcı tarafıysa tenisin genetiğine son derece aykırı olan bu
aşırılıkların kimi zaman milli duygular bahane edilerek
normalleştirilmeye
çalışılması. Turnuvanın düzenlendiği ülkeden bir oyuncu korta çıktığında
tribündekilerin o ismi desteklemesi kabul edilebilir bir durum olsa da
iş, masumane bir destek boyutundan çıkıp diğer oyuncuyu sabote etmeye
kadar vardığında gerçekten sinir bozucu bir hâl alıyor.
Tenisin en prestijli turnuvası olarak kabul gören Wimbledon’da ev sahibi oyuncuların ne kadar kayrıldığı Andy Murray vesilesiyle herkesin malumu. Fakat geçtiğimiz yıl Serena Williams’ın Heather Watson’ı elediği karşılaşmada İngilizler işin dozunu o kadar kaçırmıştı ki Serena, seyirciyi hakeme şikayet etmek zorunda kalmıştı.
Bunun üzerine seyircinin yuhalamalarından nasibini alan Birleşik
Amerikalı yıldız, maçın ardından düzenlediği basın toplantısında
Wimbledon’da daha önce hiç böyle bir şeyle karşılaşmadığını söylemişti.
Benzer şekilde Madrid Masters'ta da İspanyol tenisçilerin maçları sırasında sergilenen tavır, son yıllarda hem oyuncular hem de tenisseverler nezdinde büyük bir tepkiyle karşılanıyor.
Madalyonun öbür yüzündeyse
oyunu izlemeye gelen seyircinin aktif olabilmesi gerektiğini savunan ve
bunu söylerken de tenisi “elit sporu” olarak iğneleyen bir kesim mevcut.
Fakat buradaki mesele, elitizmden ziyade korta çıkıp efor sarf eden bir
sporcuya saygı gösterme meselesi. Yukarıda verdiğimiz örneklerden de
anlaşılacağı üzere tenis izleyicisinin tribündeki davranışlarıyla
alakalı sorunlar artık münferit olmaktan çıkmış vaziyette. Dolayısıyla
hem bu sporun kültürüne hem de oynanan oyunun adilliğine zarar veren bu
aşırılıklara karşı derhal önleyici tedbirler alınması gerekiyor. Aksi
halde tenis, kendini varoluşsal krizlerin içinde bulacakmış gibi
gözüküyor.