1 Ağustos 2016

WTA'yı Kim Kurtaracak?

 Avustralya Açık ve Roland Garros’la birlikte bu yıl nur topu gibi iki slam şampiyonumuz daha oldu. 2010 yılından günümüze kadarki süreci incelediğimiz zaman Grand Slam şampiyonları listesine kadınlardan dokuz ismin daha eklendiğini ve bu isimlerin sadece üçünün bu başarıyı tekrar edebildiğini görüyoruz. Bu manzara da aslında bize yıllardır tartışılan kadın tenisinin hâl-i pür melâlini yansıtıyor. Son zamanlarda kalite ve istikrarı neredeyse hiç bir arada göremediğimiz WTA Turu'nda artık amiyane tabirle önüne gelenin majör turnuva kazandığına şahit oluyoruz.

 Kadınlar tenisindeki bu içler acısı hâlin daha çok göze batmasında önemli bir etken de hiç kuşkusuz erkek meslektaşlarının olağanüstü başarısı. Ancak tarihte eşi benzeri görülmemiş ve bir daha da görülmesi zor olan bu ATP neslini WTA Turu'yla karşılaştırmak da pek adil gelmiyor bana. Bu yüzden kadın tenisini daha ziyade kendi içinde değerlendirmekten yanayım.

 Son yıllarda kadınlar turunda yaşanan istikrarlı istikrarsızlıkların temelinde ilk paragrafın sonunda yazdığım gerekçeler yatıyor. Hem kaliteli hem de istikrarlı tenis oynayabilen oyuncu sayısı o kadar az ki her büyük turnuvanın yeni bir şampiyon çıkarması artık vakayıadiyeden oldu. 30. yaş gününe birkaç hafta kala Roland Garros'ta kariyerinin ilk Grand Slam'ini elde eden Francesca Schiavone, 28 yaşında aynı başarıyı Wimbledon'da elde edip hemen ardından emekliliğini açıklayan Marion Bartoli ve 33'ündeyken giderayak Amerika Açık'ı kazanıp bu isimlere katılan Flavia Pennetta bu durumun en çarpıcı örnekleri olarak karşımızda duruyor.

 Halbuki çok değil, 10 yıl öncesine gittiğimiz zaman kalite ve istikrar anlamında erkek turunu bile kıskandıran bir WTA Turu vardı karşımızda. Williams kardeşler, Justine Henin, Kim Clijsters, Martina Hingis, Maria Sharapova, Lindsay Davenport ve Amelie Mauresmo bir çırpıda sayabileceğim isimler. Elena Dementieva gibi her ne kadar slam kupası kaldıramamış olsa da kalitesi asla tartışılmayacak oyuncular da cabası. Peki şu anki WTA, bu kalibrede kaç kadın tenisçiye sahip? Serena, meldonyum yüzünden kariyeri berbat olmayana kadar Sharapova, e hadi bir de geçtiğimiz haftalarda hamileliğini açıklayan Victoria Azarenka olsun. Gördüğünüz gibi ancak üç…

 Oyuncu kadrosunun çok daha vasıflı olduğu o yıllarda dahi sürpriz slam şampiyonları çıkabiliyordu kadın tenisinde. Mesela 2004 Fransa Açık galibi Anastasia Myskina bunun bir örneğidir. Olaya bu açıdan yaklaştığınız vakit şu an yaşanan enflasyon hiç de garip gelmiyor. Bu noktadaki asıl sorunsa bayrağı çoktan devralmış olmaları gereken ama ortam son derece müsait olduğu hâlde bir türlü beklenen çıkışı yapamayan genç oyuncularda aslında. 

 Yıllardır kadın tenisinin geleceği olarak bir sürü isim atıldı ortaya ama ne var ki bunlardan bir tanesi bile kayda değer bir başarının altına imzasını koyamadı şimdiye dek. Bunun da nedeni, sözü edilen oyuncuların hiçbirinin kendileri için yaratılan beklentileri karşılayabilecek donanıma sahip olmaması. 

 Tenis dünyasının düştüğü temel bir yanılgı var son dönemde: hasbelkader parlayan bir tenisçiye hemen "geleceğin yıldızı" etiketini yapıştırmak. Oysa yıldızlık, çok zor ulaşılabilecek bir seviye. Kariyerinin emekleme dönemindeki bir isme böyle yakıştırmalar yapmak, hem işbu oyuncuya yapılmış büyük bir haksızlık hem de çalışıp didinerek gerçekten yıldız olmayı başarabilmiş tenisçilerin yaptıkları işleri çok hafife almaktır.

 Son tahlilde bugünün kadınlar tenisindeki en temel problem alttan hakiki yıldız adaylarının çıkmıyor olmasıdır. Genç yıldızlar bayrağı devralmadıkça da sanırım daha uzun yıllar boyunca kadın tenisindeki istikrarsızlığı konuşmaya devam edeceğiz.

Hiç yorum yok: