31 Mayıs 2024

Patolojik Bir Vaka: Fransız Tenis Seyircisi

 Roland Garros ve Paris Masters'taki Fransız seyirciler, tenis aleminin en büyük yüz karalarından biri. Kortta kazanmasını istemediği oyuncuyu durduk yere yuhalayan bir topluluktan söz ediyoruz. Tenisçilerin hakemle konuşmak, raket değiştirmek, topun izini incelemek veya tuvalet molası kullanmak gibi en doğal eylemleri bile bu patolojik kitle nezdinde birer yuhalanma sebebi olarak görülüyor.

 Münferit bazı çıkışlar dışında tenis dünyası, onlarca yıldır bu sporu dinamitleyen Fransız seyircilere hep göz yumdu. Sürekli halının altına süpürülen bu sorun, bu seneki Roland Garros'ta ise eşyanın tabiatı gereği büyük bir belaya dönüştü. 

 Turnuvanın ilk turunda Mpetshi Perricard'ı beş set sonunda geçen David Goffin, maç esnasında ev sahibi ülkeden bir rakiple karşılaşan her oyuncu gibi tribünlerin gazabına uğradı. Seyircilerin yuhalamalarına galibiyet sonrası elini kulağına götürerek cevap veren Belçikalı raket, düzenlediği basın toplantısında ise maç sırasında bir izleyicinin ağzındaki sakızı kendisine doğru tükürdüğünü söyleyecekti. Bu tip taşkınlıkların yalnızca Fransa'ya özgü olduğunu savunan Goffin, "Tenis futbola dönüşüyor. Yakında sis bombaları, holiganlar ve tribün kavgaları da görürüz." şeklindeki sözleriyle de eşikteki tehlikeye işaret ediyordu. 

 Goffin ile aynı gün korta çıkan Iga Swiatek ise Naomi Osaka'yı maç puanı çevirerek elediği erken finalin hemen ardından verdiği röportajda yalvaran bir ses tonuyla Fransız seyircilerden puan esnasında ses çıkarmamalarını rica ediyordu.

 Peş peşe yaşanan seyirci krizlerinin ardından Roland Garros yönetimi nihayet olaya el koydu. Turnuva direktörü Amelie Mauresmo, tribünlerde alkol tüketimini yasakladıklarını, uygunsuz davranışlar sergileyen seyircilerle ilgili hakemlerin yetkilerini genişlettiklerini ve bundan böyle çizgiyi aşanların stadyumlardan atılacağını duyurdu. 

 Tenis gibi sessizliğin talep edildiği bir spor dalında alkol tüketimine şimdiye dek izin verilmiş olması başlı başına bir aymazlık. Ancak Fransız seyircilerle ilgili esas problem, sarhoş olmalarından değil, tenis terbiyesine sahip olmamalarından ileri geliyor. Bu noktada Mauresmo'nun hayata geçirdiği tedbirlere ise yetmez ama evet diyorum. Sadece puan esnasında konuşanlar değil, ortada hiçbir gerekçe yokken tenisçileri yuhalayanlar da sayıları kaç olursa olsun stadyumlardan uzaklaştırılmalı. Tenisin bu tip küstahlıklara katlanmak gibi bir lüksü yok. 

7 Mayıs 2024

Türk Ekonomisiyle Beraber Çöken İstanbul Cup

 Türkiye Tenis Federasyonu, geçtiğimiz yıl resmi internet sitesinden yaptığı açıklamada İstanbul Cup'ın 6 Şubat Depremleri'nin yarattığı olumsuz koşulların etkisiyle sponsor bulunamadığı için iptal edildiğini ancak 2024'ten itibaren düzenlenmeye devam edeceğini duyurmuştu. Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymadı ve turnuva, WTA Turu'nun bu seneki takviminde de kendisine yer bulamadı.

 İlk kez 2005'te oynanan İstanbul Cup, İstanbul'un WTA Finalleri'ne ev sahipliği yapmasından ötürü turnuvaya verilen üç yıllık zorunlu arayı saymazsak 2022'ye kadar kesintisiz olarak düzenlenmişti. Turnuvanın lisansörü ise 2018'e dek Garanti Koza isimli bir inşaat şirketiydi. Şirketin 2018'den sonra turnuvayla ilişiğini kesmesi, muhtemelen aynı sene yaşanan kur şokunun bir sonucuydu. Nitekim birkaç yıl sonra da iflas bayrağını çektiler. Kalan yıllarda turnuva, bizzat devlet eliyle organize edildi. Ancak bugün gelinen noktada artık devletin de bu işin maliyetini yüklenmek istemediğini anlıyoruz. Velhasıl, İstanbul Cup'ın yok oluşu, Türk ekonomisinin çöküşüyle eş zamanlı olarak gelişen bir süreç.

 15 edisyonluk geçmişine baktığımız zaman İstanbul Cup'ın çok sık lokasyon ve zemin değiştirdiğini görüyoruz. Nitekim turnuvaya sırasıyla Ataköy, Tekstilkent, İstinye, Esenyurt ve son olarak tekrar İstinye ev sahipliği yaptı. İlk dört yıl toprak kortlarda oynanan turnuva, sonrasında sert zemine geçiş yapsa da 2016'dan itibaren toprağa geri döndü. Zemin konusundaki bu oynaklık, turnuvanın WTA takvimindeki yerinin de defaatle değişmesine sebebiyet verdi. Bunlara bir de seyirci kıtlığını eklersek İstanbul Cup'ın organizasyonel anlamda tam bir felakete tekabül ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

 Anlaşılan o ki bu işe hiçbir fizibilite çalışması yapılmadan, amiyane tabirle paldır küldür girişilmiş. Bunun neticesinde de sabit bir zemin, lokasyon ve takvime sahip olan ve kendisini finanse edebilen bir turnuva yaratılamamış. Şayet takvime dönerse İstanbul Cup'ın bundan sonraki aşaması ve önümüzdeki yıllarda düzenlenebilecek başka turnuvalar için bu hatalardan ders çıkarılması ve işin planlama boyutunun titizlikle ele alınması gerekiyor. Günübirlik kararlarla yönetilen bir WTA turnuvası, şekil A'da görüldüğü üzere kalıcı olamıyor.