19 Aralık 2023

Tenisi Bırak, Tenis Turizmine Bak!

 Normal bir ülkede bir spor federasyonunun esas gayesi, ilgili sporun o ülkede tabana yayılmasını ve gelişmesini sağlamaktır. Bunun da yolu kamucu politikaları uygulamaktan geçer. Söz gelimi bir tenis federasyonu; halkın kullanımına açık ücretsiz kortlar inşa etmeli, yetenekli çocukları keşfetmeli ve bünyesindeki sporculara azami desteği sağlamalıdır. 

 Anayasasındaki değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerden birinde sosyal devlet olduğu yazan fakat bu özelliği AKP iktidarı tarafından tamamen budanan Türkiye'de ise spor federasyonları birer arpalığa dönüştürülmüş durumda. Bu durumun en net gözlemlenebildiği yerlerden biri de hiç kuşkusuz Türkiye Tenis Federasyonu.

 Federasyonun medyada yer almayı çok seven ve bundan olacak ki bütün spor kanallarını kendisine bağlayan başkanı Cengiz Durmuş, Anadolu Ajansı'na verdiği son mülakatta her zamanki gibi astronomik sayıda turnuva düzenlemekle övünmüş. Cengiz Bey, Türkiye'nin 2023 yılı içerisinde tam 470 turnuvaya ev sahipliği yaptığını söylüyor. Tam da bu noktada kullandığı "Spor turizmine yaklaşık 14 milyon avro katkı sağladık." şeklindeki ifadeyse ise bir zihniyeti bütün çıplaklığıyla yansıtması açısından önemli.

 Türkiye Tenis Federasyonu'nun görev ve yetkilerinin sıralandığı tüzüğün altıncı maddesinin a bendinde "Spor dalının ülke düzeyinde yayılıp gelişmesini sağlamak, bu konularda her türlü düzenlemeyi yapmak, projeler üretmek, kararlar almak ve uygulamak" yazıyor. Ne var ki bugünkü federasyon, şekil A'da görüldüğü üzere ülkede tenisi geliştirmekle değil, tenis turizmini canlandırmakla ilgileniyor.

 Memleket dünyada eşi benzeri görülmemiş bir organizasyon manyaklığıyla turnuva çöplüğüne dönerken bu turnuvaları düzenleyen otel sahiplerinin de cepleri doluyor. Beri yanda ise junior seviyesindeki en prestijli turnuvalardan biri olan Orange Bowl'u kazanan Melisa Ercan, Türkiye'de kendisine gelecek göremediği için Avustralya vatandaşlığına geçiyor. Düzen ne kadar tanıdık, değil mi? İşte size tenis üzerinden bir ülkenin fotoğrafı...

10 Eylül 2023

Sharapova Emekli Ama Tenisi Zirvede

 12 Eylül Amerikancı faşist darbesini takip eden yıllarda MHP'li Agah Oktay Güner'e atfedilen "Biz hapisteyiz ama fikirlerimiz iktidarda." diye bir laf vardır. Cunta yönetimi ile ülkücülerin zihniyet ortaklığının en net ifadesi olan bu veciz sözden esinlenerek attığım başlığın ardından ben de kadınlar tenisinin çiçeği burnunda 1 numarası Aryna Sabalenka ile Maria Sharapova arasında kurduğum benzerlikten söz edeceğim.

 Sharapova, tenis kariyeri boyunca ofansif bir geri çizgi oyuncusu olarak hafızalara kazındı. Özellikle 2008'de geçirdiği omuz sakatlığının ardından son derece tekdüze bir tenis oynamaya başlamıştı. İstisnasız her topa hücum ediyor, devamlı winner kovalıyor ve büyük vuruşlarıyla rakibini dövüyordu. İşte bugün Sabalenka'yı izlediğimizde de bire bir aynı şeyleri görüyoruz. 

 Kahramanlarımızın oyun tarzları gibi zayıf noktaları da kesişiyor. Sharapova'nın servislerinin omuz sakatlığı sonrasında nasıl tarumar olduğu malum. Bir ara maç başına 15-20 çift hata ortalamasıyla oynayan Rus yıldız, ilerleyen süreçte bu sayıyı makul bir seviyeye çektiyse de servislerindeki eski istikrarı bir daha asla yakalayamamıştı. Geçtiğimiz sezonu WTA'nın çift hata şampiyonu olarak tamamlayan Sabalenka da tam olarak aynı dertten muzdarip. Belaruslu raket, an itibarı ile çift hata sıralamasında beşinci, ace sıralamasında ise üçüncü basamakta.

 Tüm bunların üstüne iki tenisçinin de yüksek desibelli çığlıklar attığını ve aynı ırktan (Slav) geldiğini eklersek herhalde Sabalenka'ya yeni Sharapova demekte hiçbir mahsur olmayacaktır. Tabii bu benzetme yalnızca kort içi için geçerli. Yoksa Sharapova gibi bir ikon, tenis dünyasına kim bilir bir daha ne zaman gelir?

19 Ağustos 2023

Tenisçiler De Türkiye'den Kaçıyor

  AKP iktidarının bilinçli bir şekilde yarattığı vasat egemen düzen, nitelikli insanların ülkeden kaçmasına sebebiyet veriyor bir süredir. Bunun bir tezahürünü de şu an teniste görüyoruz. Üst üste kazandığı dört ITF turnuvasıyla bir anda bütün dikkatleri üzerine çeken milli tenisçi Melisa Ercan, bundan böyle Türkiye yerine Avustralya için yarışacak. Nitekim oyuncunun ITF profili incelendiğinde Türk bayrağının yerini Avustralya bayrağının aldığı fark ediliyor.

 17 yaşındaki raketin niçin böyle bir karar aldığını sormaya gerek yok. Elbette kendisine daha iyi imkanlar sunduğu için Avustralya'yı tercih etmiştir. Bu ülkedeki mevcut düzenin kendisini öğüteceğini öngörebilmesi için müneccim olmasına gerekmiyor. 

 Türkiye'deki mevcut iktidar, spor federasyonlarını birer arpalığa çevirdi. Göbekten bağlı bulundukları AKP'den izin almadan tek bir adım dahi atamayan federasyon başkanları, ellerindeki kaynakları sporcuları desteklemeye değil, rant odaklarına akıtıyor. Örneğin şu anki tenis federasyonu, birkaç yıl evvel kendi sporcusunu katılım hakkı elde ettiği iki Grand Slam'e göndermemişti. Hâl böyle olunca memlekette profesyonel tenisçilik, ancak imkanı olan ailelerin maddi ve manevi fedakarlıklarıyla mümkün olabiliyor. Çünkü bu işler suyla dönmüyor. 

 Hasbelkader bir yerlere gelebilen oyuncuların karşılaştıkları muamele ise ayrı bir trajedi. Ülkenin spor kültüründen nasiplenmemiş cahil yığınları, dünya klasmanında ilk 100'e giren ve bütün Grand Slam'lerde maç kazanan Marsel İlhan'la Allah'ın her günü sosyal medyada dalga geçiyor. Yani ülke tarihinin en başarılı tenisçisi olmak bile bu topraklarda değer görmeye yetmiyor.

 Peki Melisa böylesine toksik bir ortamda kalarak geleceğini niye mahvetsin? Buna verecek makul bir cevabı olmayanlar bir zahmet hamasi nutuklarla kafa ütülemesin. 

26 Haziran 2023

Tenisi Deccalıyla Tanıtmak

 ATP Turu'nun resmi Twitter hesabı, bu sene başında gösterime giren Break Point adlı diziden bir kesit paylaşmış. 15 saniyelik videoyu izlediğimizde Nick Kyrgios'un korta tükürdüğü, hakemle tartıştığı ve raketini hışımla savurduğu sahneleri görüyoruz. Yani erkekler tenisinin yönetim organı, Avustralyalının sergilediği bütün çirkinleri bir dijital platformla yaptığı iş birliği çerçevesinde alenen onaylıyor. Bu durum, aslında büyük bir skandal olsa da maalesef şaşırtıcı değil. Zira Kyrgios denen canavar, bizzat ATP tarafından yaratıldı.

 Kyrgios, tenis kortlarında yaşattığı ilk rezaletten bu yana gerekli tepkiyle karşılaşmadı. Kadın meslektaşı Donna Vekic hakkında bel altı ifade kullandığı gün aforoz edilmesi gereken bu adam; oyuna renk kattığı, çok yetenekli olduğu ve insan olarak kazanılabileceği gibi uyduruk gerekçelerle tenis dünyasından hep destek gördü. Sırtı sıvazlandıkça iyice çığırından çıktı ve bir Frankeştayn'a dönüştü. Bu noktada Stefanos Tsitsipas'ın Kyrgios hakkında yaptığı "Tenise basketboldaki davranışları taşıdı. Bunu eğitimsiz bir yaklaşım olarak tanımlıyorum. Tenis, centilmen sporudur." şeklindeki yorum, biraz hafif kaçsa da işaret ettiği tehlike açısından oldukça isabetli. 

 Her sporun kendine özgü genetik kodları vardır. Tenis de saygı kavramının diğer sporlara oranla çok daha ön planda olduğu bir branş. Bu ifadeden dışlayıcılık ya da elitizm çıkarılmamalı. Bilakis her spor kendi kültürüyle güzeldir. Öte yandan kimse tenisçilerden robotik davranışlar beklememeli. Söz gelimi, başkalarına zarar vermediği müddetçe agresiflik veya hırçınlığın benim nazarımda bir mahsuru yok. Ne var ki Kyrgios'un yaptıkları bu şekilde geçiştirilebilecek cinsten değil. Kendisi, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir şekilde doğrudan doğruya tenis sporuna kastediyor. Rakiplerine, hakemlere, seyircilere, kısacası tenise dair her şeye saldırıyor. Tsitsipas'ın söylediği gibi basketbol olsa gene iyi, tenisi boks ve kafes dövüşü kültürüyle kirletiyor. Tüm bunlara rağmen bu raketli serseriye hoşgörüyle yaklaşılması ise gayet bilinçli bir ekopolitik bir tercih.

 Görünen o ki ATP, Break Point gibi partneri olduğu dizi projelerinde Kyrgios'u öne çıkararak tenisin tanıtımını bu adam üzerinden yapmayı hedefliyor. Tenisi deccalıyla kitleselleştirmeye çalışmak, spor kapitalizminin çürümüşlüğünü gösterdiği gibi oyunun geleceği açısından son derece tehlikeli. ATP'nin açtığı bu yol, yarın kortlarda kimsenin aklına gelmeyecek hadiselerin yaşanmasına sebebiyet verebilir. İşte o zaman üzerinden rant devşirilebilecek bir spor da kalmayabilir. 

26 Mayıs 2023

Bir Hakem Hatasının Yarattığı Trajedi

 1999 Roland Garros tek kadınlar finali, tenis tarihinin hiç kuşkusuz en dramatik maçlarından biri. Pek çokları o finalde yaşananların bütün sorumluluğunu şımarık olarak yaftaladıkları Martina Hingis'e yüklüyor ama ortada kolektif bir hatalar zinciri mevcut. Bunu daha iyi anlamak için maçta neler olduğunu yeniden hatırlamakta fayda var.

 Her şey, skor 6-4, 2-0 Hingis'in lehineyken Steffi Graf'ın servis attığı oyundaki ilk puanda başladı. Hingis'in derin return'üne çizgi hakemi tarafından dışarıda kararı verildi. İsviçreli tenisçinin itirazı üzerine sandalye hakemi topun izini incelemeye gitti fakat bulamadı. Daha sonrasında Hingis'in yanına gelen hakem, izi göremediği için verilen ilk karara uymak zorunda kalacağını söyledi. Ne var ki top, televizyondaki tekrardan da görüldüğü üzere açık bir şekilde içerideydi. Hingis de bundan emin olacak ki kurallara aykırı bir şekilde karşı korta geçti ve topun düştüğü yeri gösterdi. Puanın tekrarlanması gerektiğini savunan İsviçreli, maça devam etmeyi reddederek sandalyesine oturdu. Diskalifiye olmanın eşiğine kadar gelen genç raketi korta inen turnuva başhakemi ve WTA süpervizörü ikna etti. 

 Tüm bu yaşananlar, zaten sicili bozuk olan Fransız seyircisinin Hingis'e cephe almasına sebebiyet verdi. Hingis, özünde haklı olsa da meseleyi gereksiz bir şekilde uzatmış ve çok fevri davranmıştı. Yine de bunlar, bir oyuncunun maç sonuna kadar yuhalanması ve ıslıklanmasına haklı gerekçe oluşturmaz. Fransızların o gün Hingis'e yaptıkları; net bir zorbalık, küstahlık ve terbiyesizliktir. Bununla birlikte Hingis'in şampiyonluktan üç puan uzaktayken aldığı yenilgiyi seyircinin yarattığı atmosfere bağlamak da doğru değildir. Bunu söyleyebilmek için İsviçrelinin performansının tartışmalı puandan itibaren büyük bir düşüşe geçmesi gerekirdi ama böyle bir şey olmadı. Bilakis kaybettiği break avantajını yeniden eline geçirdi ve 5-4'te kupa için servis attı. İşte asıl kopuş da bu oyunun ve ardından setin kaybedilmesiyle başladı. 

 Graf'ın 6-2 ile kazanıp mutlu sona ulaştığı final setinde kontrolünü tamamen kaybeden Hingis, son oyunda iki kez kol altı servis kullandı ve bir kez daha seyircinin tepkisini çekti. İnsanlıktan tamamen çıkan tribünler, Hingis'i kupa töreni öncesi soyunma odasına giderken de yuhaladı. 18 yaşındaki raket, öyle bir psikolojik tacize maruz kalmıştı ki korta annesinin omzunda ağlayarak dönebildi. 

 Demem o ki büyük bir trajediye dönüşen finalde kibriti çakan hakemler, yangını körükleyen Hingis, işleri çığırından çıkaransa Fransız seyircisi olmuştur. Öte yandan bu maçın Hingis için sonun başlangıcı olduğuna yönelik değerlendirmeler de yanlıştır. Zira İsviçreli yıldız, kariyerinin devamında -her ne kadar hepsini kaybetmiş olsa da- dört Grand Slam finali daha oynamış ve kupalar kazanmaya devam etmiştir. Genç yaşlarda yarattığı sansasyonu sürdürememesinin nedenini başka yerlerde aramak gerekir.

23 Mayıs 2023

Halep Cici De Sharapova Kaka Mıydı?

 Maria Sharapova, Mart 2016'da kanında yasaklı maddeye rastlandığını bizzat açıkladıktan sonra tenis dünyası tarafından çarmıha gerilmişti. Oyuncusundan yorumcusuna, izleyicisinden antrenörüne kadar herkes, Rus tenisçiye olan nefretini kusmak için adeta sıraya girmişti. Sanki yıllardır bu anın gelmesini beklemişlerdi.

 Gel zaman git zaman ITF'nin atadığı hakimlerden oluşan mahkeme, oy birliğiyle Sharapova'nın doping kurallarını kasıtsız olarak ihlal ettiğine hükmetti. Verilen iki yıllık ceza da CAS tarafından fazla bulunarak 15 aya indirildi. Ancak bu kararlar bile Maria'ya yönelik linçin bitmesine yetmedi. Bu defa da turnuva organizatörlerinin kendisine verdiği özel davetler üzerinden gürültü koparıldı. Yargı süreci bitmiş, ceza da çekilmişti. Buna rağmen hıncını alamayan bir kesim, koro hâlinde "Dopingçiyi ödüllendiriyorlar." diye bağırıyordu.

 Aradan yıllar geçti, Sharapova tenisi bırakıp çoluğa çocuğa karıştı ve şimdi de eski dünya 1 numarası Simona Halep benzer bir doping suçlamasıyla karşı karşıya. Geçtiğimiz ekim ayında testi pozitif çıkan ve davası garip bir şekilde aylardır görülmeyen Rumen tenisçi birkaç gün evvel ikinci büyük şoku yaşadı. Uluslararası Tenis Dürüstlük Ajansı, 31 yaşındaki raketin biyolojik pasaportunda dengesizlik tespit edildiğini duyurdu. Yani Halep hakkındaki doping şüphesi birken ikiye çıktı.

 Söz konusu Sharapova olduğunda mangalda kül bırakmayan tenis alemi, Halep'i ise iki farklı suçlamadan yargılandığı hâlde şefkatli kolları arasına almış durumda. Öyle ki kendisine her yerden destek mesajı yağıyor. Yanlış anlaşılmasın, bunda bir sakınca görmüyorum. Bilakis ben de Halep'in masum olduğuna inanmak istiyorum. Kaldı ki linç kültürüne isimlerden bağımsız olarak karşı çıkmak gerekiyor. Ancak şekil-A'daki ikiyüzlülük de görmezden gelinebilecek gibi değil. Demek ki tenis kamuoyu, doping gibi ahlaki bir meseleyi bile ilkesellikten uzak bir şekilde ve işine geldiği gibi yorumluyor.

30 Nisan 2023

Ya Monica Seles Bıçaklanmasaydı?

 Tarihsel olaylar varsayımlar üzerinden değerlendirilmez. Çünkü şartlı geçmiş zaman kipini kullandıktan sonra söylediğiniz her şey yalnızca bir olasılık belirtir. Ancak bazen "Ya şöyle olsaydı?" dendiğinde verilecek cevap aklı başında herkes için tektir. Tıpkı Monica Seles bıçaklanmasaydı n'olurdu sorusunun yanıtı gibi.

 30 yıl önce bugün Günter Parche adındaki fanatik bir Steffi Graf hayranı, Hamburg'da düzenlenen Citizen Cup'ta oynanan çeyrek final maçı esnasında Seles'i sırtından bıçakladığında kadın tenis tarihini değiştiren bir vahşete imza atıyordu. Elindeki bıçağı ikinci kez saplamaya yeltenirken güvenlik güçlerince yakalanan bu ruh hastası, verdiği ifadede amacının Yugoslav raketi öldürmek değil, tenis oynayamayacak duruma getirmek olduğunu söylüyordu. Böylece hayranı olduğu Graf yeniden 1 numaraya yükselecekti. Mahkeme akli dengesinin bozuk olduğuna hükmedince denetimli serbestlikten faydalandı ve tutuklu kaldığı altı ayı saymazsak bir gün bile hapis yatmadı.

 Parche'nin saldırısı, doğurduğu sonuçlar itibarı ile asıl hedefine ulaştı. Olayın ardından depresyon ve yeme bozukluğu gibi birçok travmatik hastalıkla mücadele eden Seles, iki sene sonra kortlara geri döndüğünde artık eskisi gibi değildi. Yaşadığı büyük trajediye kadarki son 12 Grand Slam'in sekizini kazanmıştı ve WTA Turu'nun tek hakimiydi. Sonrasında ise ancak bir slam daha kazanabildi ve meydan tamamı ile Graf'a kaldı.

 Yazının başlığındaki soruya geri dönersek bugün rekor kitaplarında Graf'ın değil, Seles'in ismi yazmalıydı. Ne var ki bir delinin gazabı senaryoyu tersine çevirdi.

21 Mart 2023

Teniste Ücret Eşitliği Nasıl Sağlanır?

 Günümüzde kadın ve erkek tenisçiler, yalnızca eş zamanlı olarak mücadele ettikleri dört Grand Slam ve birkaç yüksek profilli turnuvada eşit ücretlendirmeye tabi tutuluyor. Bunların dışında kalan organizasyonlarda ise erkek tenisçiler kadın meslektaşlarından daha çok para kazanıyor. Financial Times gazetesinin geçtiğimiz yılki araştırmasına göre Grand Slam'ler hariç tutulduğunda erkeklerin toplam kazancı kadınlarınkinin %75 fazlası.

 Kanadalı tenisçi Denis Shapovalov, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için kaleme aldığı özel yazıda yukarıda detaylandırdığımız duruma dikkat çekerken kadın ve erkek tenisçilere verilen para ödüllerinin tamamen eşitlenmesi gerektiğini savundu. Kuşkusuz bu, son derece insani bir talep. Ne var ki tenisteki cinsiyete dayalı ücret farkını ortadan kaldırmak sadece bu sporu yönetenlerin inisiyatifinde olan bir şey değil.

 Erkekler tenisinin yönetim organı olan ATP ile kadınlardaki muadili WTA birbirinden bağımsız iki ticari kuruluş. Erkek tenisçilerin daha çok para kazanması da bu iki kurumdan ATP'nin WTA'ya oranla daha fazla sponsorluk ve yayın geliri elde etmesinin bir sonucu. Söz gelimi, erkek turnuvaları kadın turnuvalarından daha çok rağbet görüyor ve hâliyle daha pahalıya satılıyor. Bu durumun ortaya çıkardığı eşitsizliği önlemek adına önerilen çözümlerden biri ise ATP ile WTA'nın tek bir çatı altında birleştirilmesi. Ancak pandemi sırasında Roger Federer'in öncülüğünü üstlendiği bu fikre erkek tenisçilerin sıcak bakması pek mümkün görünmüyor. Çünkü böylesi bir ortaklığın kaçınılmaz olarak doğuracağı eşit para ödülü uygulaması, kendi kazançlarının düşmesi anlamına gelecek.

 Sonuç olarak serbest piyasa düzeni içerisinde kadın tenisçilerin erkeklerle eşit kazanca erişebilmelerinin tek yolu ortaya çıkardıkları ürünün daha fazla alıcı bulmasından geçiyor.

15 Mart 2023

Medvedev'in Haklı İsyanı

 Daniil Medvedev, bu seneki Indian Wells'te kortların aşırı yavaş olmasından şikayet etti. Zeminin hız anlamında topraktan farksız olduğunu söyleyen Rus tenisçi, dün Alexander Zverev ile karşılaştığı maç sırasında da "Böyle bir kortta oynamak bu spor için rezalet." ifadelerini kullandı. 

 Medvedev'in haklı olarak isyan ettiği durum, yalnızca Indian Wells ile sınırlı değil. Bugün ATP Turu'ndaki pek çok sert kort turnuvasının zemini, ya toprak yavaşlığında ya da ondan biraz daha hızlı. Dubai, Basel, Şanghay gibi hakiki sert kortlara sahip turnuvaların sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor.

 Kortların bilinçli bir politika doğrultusunda yavaşlatılmasının miladı 2001 Wimbledon'a dayanıyor. Turnuvayı düzenleyen All England Lawn Tenis Kulübü'nün yöneticileri, o sene Goran Ivanisevic ile Patrick Rafter arasında oynanan finalin ardından ace ve servis-vole düellosuna dönüşen maçların tenise olan ilgiyi azaltacağını düşünerek çimin hızını düşürmeye karar verdi. Ertesi yıl yavaşlatılmış zeminde oynanan turnuvanın finalinde ise bu defa iki kontratak oyuncusu vardı: Lleyton Hewitt ve David Nalbandian. Böylece 24 sene sonra ilk kez bir Wimbledon finalinde servis-voleci olmayan iki raket kozlarını paylaşıyordu. 

 Bugünün tenis seyircisi, korttaki mücadelenin kalitesini rallilerin uzunluğuna bakarak ölçüyor. Organizatörler de beceri ve yetenek yerine topun gidip gelmesinin yarattığı heyecandan keyif alan yığınları tatmin etme yolunu seçerek kârını maksimize ediyor. Bu hikayede yanansa pozitif tenis oynamaya çalışanlar oluyor.

 Tenisin geri çizgiye duvar örenleri değil, puan esnasında inisiyatif alan ve winner üreten oyuncuları teşvik etmesi gerekir. Gerçek seyir zevki ancak bu şekilde sağlanır. Öte yandan sert kortların hızını toprağınkiyle eşitlediğinizde teniste zemin kavramı anlamını yitirmektedir. Turda zaten yeterince toprak kort turnuvası mevcut. Bırakın da sert kortlar, olması gerektiği gibi hızlı olsun.

26 Ocak 2023

Djokovic Ne Makinedir Ne De Numaracı

 Bu yılki Avustralya Açık'ın gündemini belirleyen konulardan biri de turnuvada 10'uncu şampiyonluğunu kovalayan Novak Djokovic'in sol bacağındaki sakatlık nedeniyle aldığı sağlık molaları oldu. Rafael Nadal taraftarları, sosyal medyada Sırp tenisçiyi sakatlığını abartmak suretiyle numara yapmakla suçluyor. İşin ironik yanıysa destekledikleri kişinin bizzat kendisinin tenis tarihinde sakatlıklarını en çok medyatize eden oyuncu olması. 

 Nadal'ın amcası ve eski antrenörü Toni, El Pais gazetesindeki köşesinde Djokovic'in sakatlıklarının gerçekliğinden şüphe duyulmasının normal olduğunu yazıyor ve buna gerekçe olarak da Sırp tenisçinin turnuvada sergilediği üstün performansı gösteriyor. Oysa kendi yeğeninin uyuşturulmuş ayağıyla oynadığı son Roland Garros başta olmak üzere sakatlığı varken kazandığı sayısız şampiyonluktan hiç bahsetmiyor.

 Yukarıda bahsettiğim komik çelişki, meseleye salt taraftar gözlüğüyle bakılmasından ileri geliyor elbette. Oysa tenisçilerin sakatlıkları üzerinden yürütülen tartışmalarda doğru noktada durabilmek ancak ilkesel bir bakış açısıyla mümkün.

 Bazı münferit vakaları dışarıda tutarsak bir tenisçinin sakatlıktan şikayet ederken oynamayı ve kazanmayı sürdürmesi onun numara yaptığı anlamına gelmez. Aynı şekilde söz konusu oyuncuya insanüstü özellikler atfetmek de abesle iştigaldir. Çünkü günümüz sporunda bir hayli yaygın olan ağrı kesici palyatif tedaviler sayesinde var olan bir sakatlığa rağmen performans göstermek gayet mümkündür. Söz gelimi, Djokovic ne numaracıdır ne de bir makine. Bilakis iki yorum da birer safsatadan ibarettir. 

 Tenis kamuoyunun oyunculardan asıl talep etmesi gereken, müsabık olarak yer aldıkları turnuvalar esnasında sakatlık konuşmaktan mümkün mertebe kaçınmaları olmalıdır. Eleştiriler, sürekli mazeret bildirerek yenilgilerine kılıf arayan ve bu şekilde de rakiplerinin emeğine saygısızlık eden oyunculara yöneltilmelidir.