15 Ağustos 2013

Azim Mi Dediniz? Marion Bartoli...


 Yeni güne şok bir haberle uyandık bu sabah. Çok değil, daha 40 gün evvel Wimbledon finalinde karşılaştığı Sabine Lisicki'yi korttan silerken yaptığı gibi bu defa da aktif tenis yaşamına nokta koyduğunu açıklayarak herkesi şaşırtmayı başardı Marion Bartoli.

 Kuşkusuz kendisinden büyük bir yetenek olarak bahsedemeyiz. Hatta Wimbledon'da bu yıl elde ettiği zafer olmasaydı tenise vedası birçokları için hiçbir anlam ifade etmeyecekti. Ancak Bartoli'nin her anı ayrı bir azim öyküsü olan tenis yolculuğunda bakmayı bilene çok büyük dersler var.

 İdeallerinin Peşinden Koşan Bir Baba

 Williams kardeşler için Richard Williams veya Maria Sharapova için Yuri Sharapov neyse Bartoli için de babası Walter'ın anlamı aynı. Altı yaşındayken tenise başlattığı kızı için kendi mesleği olan hekimliği bir kenara bırakan Walter, hayatının bundan sonraki dönemini daha önce hiçbir şekilde tecrübe etmediği tenise adadı. Arabasıyla kilometrelerce uzaklıktaki turnuvalara götürdüğü kızının hem koçluğunu hem de menajerliğini üstlendi.

 
Sırf evladına olan tutkusundan dolayı hiçbir geçmişinin olmadığı bir spor dalıyla ilgili saatlerce araştırma yapan Walter, 1992 Roland Garros finalinde seyrettiği Monica Seles'in çift elli forehand tekniğinden etkilendi ve bunu kızına aşıladı. Bu hamle, Bartoli'nin  başlarda oldukça zayıf olan forehand kanadına ilaç gibi geldi.

 Bartoli, antrenmanlarını babası ve erkek kardeşiyle kapalı bir spor salonunda yapıyordu. Kariyeri boyunca ikinci servisleri geri çizginin iki-üç metre içinde karşılamasının temeli de o antrenmanlara dayanıyor. Fransız tenisçi, yıllar sonra bu gerçeği şu şekilde itiraf edecekti:

 "Tenisi yaşadığım yerde öğrendim. Antrenmanlarımı kapalı ve çok amaçlı bir spor salonunda yapıyordum. Burada basketbol ve voleybol da dahil olmak üzere hemen her spor yapılıyordu. En arkada ise bir tırmanış duvarı vardı. O yüzden geri çizginin daha gerisinde oynayamıyordum."

 Doğallığı Başına Bela Oldu

 Babasının tutkusu ile Bartoli'nin gayretli çalışmaları, meyvelerini çok geçmeden vermeye başladı. Bartoli, ülkesi Fransa'da elde ettiği başarıları junior kariyerine de taşıdı ve 2000 yılında Orange Bowl'u, ertesi sene de Amerika Açık'ı kazandı. Ocak 2002'de ise dünya gençler klasmanında 2 numaraya kadar yükseldi.

 2006 sezonunda WTA Turu'ndaki ilk şampiyonluğunu kazanıp dünya sıralamasında da ilk 20'nin içerisine giren Bartoli, artık Fransız tenisinin en önemli isimlerinden biriydi. Ne var ki babası tarafından çalıştırılması Fransa Tenis Federasyonu tarafından hoş karşılanmayınca hak ettiği değeri göremedi. Kendisi, bu durumla ilgili olaraksa şunları söyleyecekti: 

 "12 yaş altı, 14 yaş altı, 16 yaş altı... Hepsinde Fransa şampiyonuydum ama sıralaması benden daha düşük olan oyuncular federasyonla sözleşme imzalarken benim böyle bir hakkım yoktu. Zira antrenörlüğümü babamın yapması hoşlarına gitmiyordu. "

 Bartoli, federasyonun çektiği reste rağmen babasından ayrılmayı bir an olsun aklından geçirmedi. Kariyer basamaklarını hızla tırmanırken prensiplerinden de asla taviz vermeyen Fransız raket, kort dışında da çoğu zaman açık sözlülüğünün kurbanı oldu. Tek sponsoru raket tedarikçisi Prince olan başarılı tenisçi, bir dönem ilk 20'de yer alan oyuncular arasında kıyafet ve ayakkabı masraflarını bizzat kendisi karşılayan tek isimdi.

 Şans Değil, Emeğin Karşılığı

 Bartoli'nin tenis dünyasına adını duyurduğu yıl 2007 oldu. O sene Justine Henin'i dördüncü ve son yenilgisini tattırdığında kendisini Wimbledon finalinde buldu. Ancak karşısına Wimbledon dendiğinde akla gelen ilk isimlerden biri olan Venus Williams çıkınca daha fazlasını yapamadı. Altı sene sonraki turnuvada ise koşullar kupa için çok daha uygun olacaktı.

 32 seri başının yarısından fazlasının üçüncü turu göremeden elendiği tarihin en sürprizlerle dolu Wimbledon'ında kariyerinin ikinci slam finalini gören Bartoli, şampiyonluk maçında de herkesin favorisi olan Sabine Lisicki'yi yüksek konsantrasyonuyla dize getirip mutlu sona ulaştı. Elde ettiği bu zafer, pek çoklarının sandığı gibi bir tesadüf değil, yıllardır aynı azim ve tutkuyla çalışmasının ürünüydü.

 Bartoli tenis yaşamı boyunca hiçbir zaman gösterişli yıldızlardan biri olmadı. Fakat hem sıra dışı stili hem de karakteri itibarı ile nevi şahsına münhasır bir isim olarak hafızalarda yer etti.

Hiç yorum yok: