20 Ocak 2017

Ne Çabuk Bitirdiniz Djokovic'i?


 Hızlı tüketmek, çağımızın en büyük hastalıklarından biri. Milyonları peşinden koşturan spor da bu illetten nasibini alıyor hâliyle. Bu durumun en güncel örneğini ise bir süredir Novak Djokovic özelinde teniste görüyoruz. Sırp tenisçinin dün Denis Istomin karşısında aldığı beş setlik mağlubiyet, son dönemlerde kendisi hakkında yapılan eleştirilerin dozunu biraz daha yükseltti. Öyle ki ortalık bir yıldızın düşüşü temalı dramatik yazılardan geçilmiyor.

 Çok değil, sekiz ay evvel Roland Garros'u kazandığında takvim slam yapıp yapamayacağı üzerine bahse girilen oyuncu, şimdilerde yine aynı kitle tarafından "sorunlu" muamelesi görüyor. Bunun da en büyük sebebi, Paris'te muradına erdikten sonra çıktığı üç slam turnuvasını da kazanamamış olması ki bunlardan birini finalde kaybettiğinin de altını çizelim.

 Djokovic'le ilgili yapılan eleştirilerin tamamındaki ortak kanı ise Sırp tenisçinin motivasyon kaybı yaşadığı yönünde. Nitekim eski antrenörü Boris Becker de bu yoruma katılıyor olacak ki geçtiğimiz ay verdiği bir röportajda öğrencisinin Fransa Açık'tan sonra tenise yeterince zaman ayırmadığını söyledi. Öyleyse soru şu: Bu durum niçin bu kadar anormal geliyor? Biraz daha açarsak kariyerinde neredeyse her şeyi başarmış ve son iki senede turun altını üstüne getirmiş bir oyuncunun motivasyon kaybı yaşamasını neden doğal karşıla(ya)mıyoruz?

 Bu noktada suç biraz da oyuncuların kendisinde galiba. Zira son 10 yılda erkekler tenisinde öyle büyük başarılara imza atıldı ki izleyenler ve yorumlayanlar da Djokovic'in de içinde bulunduğu büyük dörtlüyü gerçekten robot zannetmeye başladılar. Yoksa bir oyuncudan devamlı kazanmasını beklemenin başka bir mantıklı açıklaması yok.

 Üst üste dört slam kupası kaldırmış, 200 küsur haftayı dünya 1 numarası olarak geçirmiş, 2015'te tenis tarihinin en büyük dominasyonuna imza atmış bir adamın sekiz aylık bir kredisinin bile olmaması gerçekten trajikomik bir durum. Nole'ye bu krediyi vermeyenlerin yılın en az yarısında kendi iş yerlerine zorla gidiyor olması da ayrı bir ironi ya, neyse.

Hiç yorum yok: