Orta okul ve lise yıllarında bize okutulan tarih kitaplarında Osmanlı'nın duraklama dönemi anlatılırken yapılan ıslahatların başarıya ulaşamamasının en önemli nedeni olarak sorunların temeline inilmemesi gösterilirdi. Geçtiğimiz günlerde Twitter'da milli tenisçi Tuna Altuna'nın bir gazeteye verdiği mülakata denk gelince bir kez daha aklıma geliverdi bu tespit.
Söz konusu röportajda Altuna, taraftarı olduğu Fenerbahçe'nin başkanına tenis şubesi açmasını önerdiğini fakat Aziz Yıldırım'ın bu teklifi reddettiğini söylüyor. Tuna'nın bu teklifi hangi amaçla yaptığınıı bilmiyorum ama memleket tenisine futbolun üç büyüklerinin el uzatması gerektiğine inanan insan sayısı bu camiada oldukça fazla. Nitekim ilk olarak İpek Şenoğlu'nun giriştiği futbol kulüplerini tenise dahil etme projesi, başlangıçta akamete uğrasa da daha sonrasında sonuç verdi ve Galatasaray, geçtiğimiz yıl tenis şubesi açtığını duyurdu. Peki bu, hangi duaya amin demek? Söz gelimi, üç büyüklerin tenise yatırım yapması hangi derde deva olacak?
Ülkemiz insanının Amerika'yı her defasında yeniden keşfetmek gibi çok güzel bir huyu var maalesef. Oysaki hedefinizde gerçekten samimiyseniz yan yollarda zaman kaybetmek yerine esaslı işler peşinde koşmak zorundasınız.
Bugün küçük yaşlardaki herhangi bir Türk çocuğu, örneğin Caroline Wozniacki'nin zamanında yaptığı gibi açık kanalda tenis izleyip bu spora merak saramıyor. Sarsa bile halka açık ücretsiz kortlar olmadığı için bu merakını giderme şansını bulamıyor. Böyle bir ortamda da gerçek yetenekleri bulmak zaten imkansızlaşıyor. Maddi açıdan şanslı olan çocuklarsa kifayetsiz antrenörler ve yöneticiler yüzünden yurt dışındaki akranlarının fersah fersah gerisinde kalıyor. Zaten pek çoğu kariyerinin tamamını ITF ya da Challenger turnuvalarında raket sallayarak geçiriyor. Hasbelkader ATP ve WTA seviyesinde iş yapabilenlerse bir süre sonra çaptan düşmeye başladıklarında Twitter zevzeklerine eğlence malzemesi oluyor.
Beşiktaş, Galatasaray veya Fenerbahçe'nin halka açık ücretsiz kortlar inşa edecek ya da antrenör yetiştirecek hâli yok. Bunlar, Türkiye Tenis Federasyonu eliyle devletin yerine getirmesi gereken vazifeler. Öyleyse bu kulüplerde tenis şubesi açmak, Türk tenisçilerine maddi katkı sunmaktan başka neye yarayacak? Elbette hiçbir şeye.
Ülkemiz insanının Amerika'yı her defasında yeniden keşfetmek gibi çok güzel bir huyu var maalesef. Oysaki hedefinizde gerçekten samimiyseniz yan yollarda zaman kaybetmek yerine esaslı işler peşinde koşmak zorundasınız.
Bugün küçük yaşlardaki herhangi bir Türk çocuğu, örneğin Caroline Wozniacki'nin zamanında yaptığı gibi açık kanalda tenis izleyip bu spora merak saramıyor. Sarsa bile halka açık ücretsiz kortlar olmadığı için bu merakını giderme şansını bulamıyor. Böyle bir ortamda da gerçek yetenekleri bulmak zaten imkansızlaşıyor. Maddi açıdan şanslı olan çocuklarsa kifayetsiz antrenörler ve yöneticiler yüzünden yurt dışındaki akranlarının fersah fersah gerisinde kalıyor. Zaten pek çoğu kariyerinin tamamını ITF ya da Challenger turnuvalarında raket sallayarak geçiriyor. Hasbelkader ATP ve WTA seviyesinde iş yapabilenlerse bir süre sonra çaptan düşmeye başladıklarında Twitter zevzeklerine eğlence malzemesi oluyor.
Beşiktaş, Galatasaray veya Fenerbahçe'nin halka açık ücretsiz kortlar inşa edecek ya da antrenör yetiştirecek hâli yok. Bunlar, Türkiye Tenis Federasyonu eliyle devletin yerine getirmesi gereken vazifeler. Öyleyse bu kulüplerde tenis şubesi açmak, Türk tenisçilerine maddi katkı sunmaktan başka neye yarayacak? Elbette hiçbir şeye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder