Erkekler tenisinin patronu ATP, geçtiğimiz yıl ATP Next Generation adı altında yeni bir atılım gerçekleştirmişti. Kampanya, 21 yaş altı tenis oyuncularını kapsıyor ve ATP Dünya Turu Finalleri ile aynı formatta bir sezon sonu turnuvasını öngörüyordu. Genç oyunculara nasıl bir yarar sağlayacağı tam bir muamma olan bu girişimin temelinde neyin yattığını ise az çok herkes tahmin edecektir. Zira ATP gibi dünyada sporu yöneten tüm federasyon ve kurumlar, her daim yeni rant kapılarının peşinde koşarlar.
Söz konusu turnuvanın bu yıl Milano'da gerçekleştirilen ilk ayağı ise daha maçlar başlamadan büyük bir skandala sahne oldu. Büyük bir moda şehri olmasıyla bilinen Milano'nun bu özelliğini öne çıkarmak isteyen organizatörler, genellikle sporcuların ya da ünlü simaların katılımlarıyla düzenlenen kura çekimini sıra dışı bir yöntemle gerçekleştirdi. Turnuvaya katılma hakkı kazanan sekiz tenisçinin yer alacağı gruplar, podyumda birlikte yürüyecekleri mankenlerin vücuduna yazılmıştı. İşte tam bu noktada da büyük bir rezalet patlak verdi.
Oyuncular, hangi gruba düştüklerini daha önceden seçtikleri mankenlerle kol kola yürüdükleri podyumun sonunda öğrendi. Nasıl mı? Mankenlerin biri, kolunda gezdirdiği oyuncunun grubunu açıklamak için striptiz yaptı, bir diğeri ise dantel elbisesini kalçasına kadar kaldırdı. Sonradan öğrenilen bilgilere göre Güney Koreli Hyeon Chung'a da koluna girdiği mankenin eldivenini dişleriyle çekmesi teklif edilmiş ama neyse ki oyuncunun buna karşı çıkmasıyla büyük bir kepazeliğin önüne geçilmiş.
Seremonide yaşananlar, tenis muhabirleri vasıtasıyla sosyal medyaya servis edilince hâliyle büyük bir tepki çekti ve ertesi gün gerek ATP gerekse de sponsor firma RedBull, ortak bir açıklama yayımlayarak yarattıkları cinsiyetçi imajdan ötürü özür dilemek zorunda kaldı.
Yaşanan bu skandal bir kenara, turnuva için icat edilen ve memnun kalınırsa gelecekte tüm organizasyonları kapsayacak şekilde uygulanması düşünülen kurallar tam bir çılgınlıklar silsilesi. Dört oyuna ulaşanın kazanacağı setler üzerinden (3-3'te tie-break) oynanacak maçlarda let kuralı uygulanmayacak. Yani filenin bandına çarpıp içeri düşen servis nizami sayılacak. Dahası, çiftler tenisinden bildiğimiz karar puanı uygulamasıyla şans faktörünün oyuna olan etkisi iyice katmerlenecek. İki puan arasında en fazla 25 saniye geçirilebilmesini şart koşan kural içinse kortlara saatler yerleştirilmiş. Bu da hakemin hiçbir şekilde tolerans gösterememesi demek. En felaketiyse maçları tribünden takip eden izleyicilere puanlar esnasında baseline bölgesi hariç olmak üzere hareket imkanı verilmesi. Herhalde tüm bu çılgınlıkların da ne maksatla yapıldığını söylemeye gerek yok.
Ne kadar kazanırsa kazansın doymak bilmeyen küresel sermayedarlar, bir süredir tenise de göz dikmiş durumda. Bereket ki tenis, kökleri sağlam ve geleneklerine bağlı yapısıyla bu azgınlara müsamaha gösterecek bir spor değil. Bunu da en net şekilde beş yıl evvel düzenlenen Madrid Masters'ta gördük. Böyle giderse Next Generation tayfasının da sonunun farklı olmayacağını söyleyebiliriz.
Söz konusu turnuvanın bu yıl Milano'da gerçekleştirilen ilk ayağı ise daha maçlar başlamadan büyük bir skandala sahne oldu. Büyük bir moda şehri olmasıyla bilinen Milano'nun bu özelliğini öne çıkarmak isteyen organizatörler, genellikle sporcuların ya da ünlü simaların katılımlarıyla düzenlenen kura çekimini sıra dışı bir yöntemle gerçekleştirdi. Turnuvaya katılma hakkı kazanan sekiz tenisçinin yer alacağı gruplar, podyumda birlikte yürüyecekleri mankenlerin vücuduna yazılmıştı. İşte tam bu noktada da büyük bir rezalet patlak verdi.
Oyuncular, hangi gruba düştüklerini daha önceden seçtikleri mankenlerle kol kola yürüdükleri podyumun sonunda öğrendi. Nasıl mı? Mankenlerin biri, kolunda gezdirdiği oyuncunun grubunu açıklamak için striptiz yaptı, bir diğeri ise dantel elbisesini kalçasına kadar kaldırdı. Sonradan öğrenilen bilgilere göre Güney Koreli Hyeon Chung'a da koluna girdiği mankenin eldivenini dişleriyle çekmesi teklif edilmiş ama neyse ki oyuncunun buna karşı çıkmasıyla büyük bir kepazeliğin önüne geçilmiş.
Seremonide yaşananlar, tenis muhabirleri vasıtasıyla sosyal medyaya servis edilince hâliyle büyük bir tepki çekti ve ertesi gün gerek ATP gerekse de sponsor firma RedBull, ortak bir açıklama yayımlayarak yarattıkları cinsiyetçi imajdan ötürü özür dilemek zorunda kaldı.
Yaşanan bu skandal bir kenara, turnuva için icat edilen ve memnun kalınırsa gelecekte tüm organizasyonları kapsayacak şekilde uygulanması düşünülen kurallar tam bir çılgınlıklar silsilesi. Dört oyuna ulaşanın kazanacağı setler üzerinden (3-3'te tie-break) oynanacak maçlarda let kuralı uygulanmayacak. Yani filenin bandına çarpıp içeri düşen servis nizami sayılacak. Dahası, çiftler tenisinden bildiğimiz karar puanı uygulamasıyla şans faktörünün oyuna olan etkisi iyice katmerlenecek. İki puan arasında en fazla 25 saniye geçirilebilmesini şart koşan kural içinse kortlara saatler yerleştirilmiş. Bu da hakemin hiçbir şekilde tolerans gösterememesi demek. En felaketiyse maçları tribünden takip eden izleyicilere puanlar esnasında baseline bölgesi hariç olmak üzere hareket imkanı verilmesi. Herhalde tüm bu çılgınlıkların da ne maksatla yapıldığını söylemeye gerek yok.
Ne kadar kazanırsa kazansın doymak bilmeyen küresel sermayedarlar, bir süredir tenise de göz dikmiş durumda. Bereket ki tenis, kökleri sağlam ve geleneklerine bağlı yapısıyla bu azgınlara müsamaha gösterecek bir spor değil. Bunu da en net şekilde beş yıl evvel düzenlenen Madrid Masters'ta gördük. Böyle giderse Next Generation tayfasının da sonunun farklı olmayacağını söyleyebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder