Maria Sharapova, kariyerinin üçüncü perdesini geçtiğimiz hafta Stuttgart'ta açtı ve beklediğim gibi çok iyi bir geri dönüş gerçekleştirdi. Aslında turnuvada şampiyonluk ipini göğüsleyebilir, garajına bir Porsche daha çekebilirdi fakat 15 aydır turnuvalara katılamamanın yarattığı bir yığın maç eksiği bu seferlik yarı finalle yetinmesine sebep oldu. Elbette bunun hiçbir ziyanı yok. Roland Garros'a kadar Madrid ve Roma'da da yer alacak ki bu da oyun seviyesini yükseltebilmek adına hâlâ zamanı olduğunu gösteriyor. Zaten eski ritmini yakaladığı an Paris'e en büyük favori olarak gideceği de ortada.
Yazılarımı düzenli olarak okuyanlar hatırlayacaktır, Sharapova'nın bu defaki geri dönüşünde oyun anlamında hiçbir sıkıntı çekmeyeceğini belirtmiş, hatta eskisinden de daha güçlü bir tenisçiye evrilebileceğinden söz etmiştim. Beni asıl kaygılandıran mevzu ise meselenin kortun dışında kalan tarafıydı. İşte Masha'nın geçtiğimiz haftaki asıl başarısı da oynadığı yarı finalden ziyade bu alanı çok iyi yönetmesi oldu bana göre.
İngiltere'nin rezillikte birbirleriyle yarışan tabloid gazetelerinin en meşhuru olan The Sun'ın bile lütfedip muhabir gönderdiği basın toplantıları aslında beklenen atmosferde geçti. Medyanın arzuladığı kaos ortamı, Masha'nın kortlara dönmesinden aylar önce oluşmuştu ve polemik ateşi harlanmayı bekliyordu. Basın mensupları da hâliyle durumdan vazife çıkarabilmek adına her yolu denedi ve bunu da yaparken küstahlığı elden bırakmadı. Ne var ki Maria, dünyanın en dirayetli insanlarından biri ve burada da oltaya gelmedi. Birçok kişinin oracıkta çıldırmasına sebebiyet verecek soruları sabır ve ustalıkla savuşturdu.
Ne var ki Sharapova, her zaman bu kadar soğukkanlı davranamayabilir. O yüzden basındaki akbabalardan ve kendisi üzerinden prim yapmaya çalışan meslektaşlarının hışmından bir an evvel kurtulmaya bakmalı. Bunun da yolu, kendisini tenisin en üst seviyesinde yeniden ispat etmesinden, yani bir Grand Slam kazanmasından geçiyor. Doğrusu, önümüzdeki Roland Garros bu açıdan çok önemli bir fırsat fakat turnuvaya muhtemelen elemelerden dahil olacak olan Rus tenisçinin üç maç fazladan oynamayı kaldırıp kaldıramayacağı ciddi bir soru işareti.
Yazılarımı düzenli olarak okuyanlar hatırlayacaktır, Sharapova'nın bu defaki geri dönüşünde oyun anlamında hiçbir sıkıntı çekmeyeceğini belirtmiş, hatta eskisinden de daha güçlü bir tenisçiye evrilebileceğinden söz etmiştim. Beni asıl kaygılandıran mevzu ise meselenin kortun dışında kalan tarafıydı. İşte Masha'nın geçtiğimiz haftaki asıl başarısı da oynadığı yarı finalden ziyade bu alanı çok iyi yönetmesi oldu bana göre.
İngiltere'nin rezillikte birbirleriyle yarışan tabloid gazetelerinin en meşhuru olan The Sun'ın bile lütfedip muhabir gönderdiği basın toplantıları aslında beklenen atmosferde geçti. Medyanın arzuladığı kaos ortamı, Masha'nın kortlara dönmesinden aylar önce oluşmuştu ve polemik ateşi harlanmayı bekliyordu. Basın mensupları da hâliyle durumdan vazife çıkarabilmek adına her yolu denedi ve bunu da yaparken küstahlığı elden bırakmadı. Ne var ki Maria, dünyanın en dirayetli insanlarından biri ve burada da oltaya gelmedi. Birçok kişinin oracıkta çıldırmasına sebebiyet verecek soruları sabır ve ustalıkla savuşturdu.
Ne var ki Sharapova, her zaman bu kadar soğukkanlı davranamayabilir. O yüzden basındaki akbabalardan ve kendisi üzerinden prim yapmaya çalışan meslektaşlarının hışmından bir an evvel kurtulmaya bakmalı. Bunun da yolu, kendisini tenisin en üst seviyesinde yeniden ispat etmesinden, yani bir Grand Slam kazanmasından geçiyor. Doğrusu, önümüzdeki Roland Garros bu açıdan çok önemli bir fırsat fakat turnuvaya muhtemelen elemelerden dahil olacak olan Rus tenisçinin üç maç fazladan oynamayı kaldırıp kaldıramayacağı ciddi bir soru işareti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder