Maria Sharapova'nın önümüzdeki ayın sonunda Çağla Büyükakçay ile gösteri maçı yapmak için İstanbul'a gelecek olması yeni bir tartışmanın ftilini ateşledi. Bazı kimseler, söz konusu maç karşılığında Rus yıldıza yüklü bir meblağ ödenecek olmasına tepki gösteriyor. Ne var ki bu tepkide haklılık payının olduğunu söylemek çok güç.
Evvela şunu hatırlatmak gerekir ki Sharapova'ya ödenecek para devletin değil, özel sektörün kasasından çıkacak. Rus tenisçinin katılacağı organizasyonu düzenleyenler, yaptıkları yatırımın karşılığını alamayacaklarını düşünselerdi zaten böyle bir işe girişmezlerdi. Yani ortada her iki tarafın da kazanacağı bir "win-win" durumu mevcut.
Öte yandan Sharapova gibi büyük bir yıldızı ölü sezonda Florida'daki malikanesinden kaldırıp saatler süren uçak yolculuğunun ardından İstanbul'a getirebilmeniz için büyük paralar ödemekten başka şansınız yok. Aynı durum, ATP ve WTA takviminde yer alan fakat katılım zorunluluğunun olmadığı düşük profilli turnuvalar için de geçerli. Örneğin Roger Federer'in 250 ve 500 puan değerindeki bazı ATP turnuvalarıyla uzun süreli ve yüksek kazançlı kontratları bulunuyor.
Peki Sharapova'ya ödenen para ülke tenisine harcanamaz mıydı? Böyle bir seçenek elbette mevcut. Fakat amentüsü kâr olan özel sektörden böyle bir yatırım beklenemez. Hâliyle bu, onların değil, kamu kaynaklarıyla beslenen Türkiye Tenis Federasyonu'nun görevi.
Velhasıl Grand Slam ya da yüksek profilli başka bir turnuva düzenlemiyorsanız Sharapova ayarındaki yıldızları ülkenize getirebilmek için kesenin ağzını açmak zorundasınız. O kese de özel sektöre ait olduğuna göre bizim gibi züğürtlerin çene yorması anlamsız.