20 Ağustos 2013

Bizimkilerin Amerika Açık Falı

  

 Marsel İlhan, Çağla Büyükakçay, Pemra Özgen, İpek Soylu ve adını sayamadığım diğer birçok tenisçi... Bunların hepsi el üstünde tutulması gereken oyuncular. Ancak açıp bakın sosyal medyaya, takdir görecekleri yerde abuk sabuk geyiklere malzeme konusu oluyorlar. Goygoycular bir yana, bir de tenisle ciddi şekilde ilgilendiği hâlde bu sporcuların yaptıklarını küçümseyenler var ki asıl vahim olan onlar. Zira hayal dünyasında yaşıyorlar. İstiyorlar ki bizimkiler de o her hafta ağızları sulanarak izledikleri süperstarlar gibi olsun. Oysa milli raketlerimizin bu ülke şartlarında yaptıkları şey zaten Don Kişotluğun dik alasıdır. 

 Meyve veren ağacı taşlayanları şimdilik bir kenara bırakalım ve bizimkilerin Amerika Açık'taki şansları üzerine kafa yoralım.
 
 Blaz Kavcic Tecrübeli 
 
 Girişte sözünü ettiğimiz alaycı tavırlara en çok muhatap olan Marsel'in elemelerdeki ilk tur rakibi ATP 125 numarası Blaz Kavcic. İki tenisçi daha önce yalnızca bir kez karşılaşmışlar ve o mücadeleyi temsilcimiz kazanmış. Lakin aradan geçen zamanda köprünün altından çok su aktı. Zira Marsel 2011'den itibaren büyük bir düşüşe geçerken Sloven rakibi son 15 Grand Slam'in 14'ünde ana tabloda boy göstermiş. Bu istatistik de eşleşmenin favorisinin kim olduğunu apaçık gözler önüne seriyor. Fakat şu var ki Marsel, bu turu bir şekilde geçerse ana tablo kapısını da sonuna dek açacak. Zira daha sonraki turlarda karşılaşacağı rakipler Kavcic'ten daha üst düzey değil. 
 
 Pemra'ya Zorlu Rakip 
 
 Son dönemlerin çıkıştaki ismi Pemra'yı ise ilk turda Alla Kudryavtseva bekliyor. Rus tenisçinin 2008 Wimbledon'da dördüncü turu görmüşlüğü, hatta aynı turnuvada Maria Sharapova'yı set vermeden yenmişliği var. Kuşkusuz milli raketin şu anki seviyesine göre çok üst düzey bir rakip Kudryavtseva. İşin kötüsü şu ki bu tur geçilse bile sonrasındaki olası rakipler de bir hayli çetin ceviz. Tabii bu durum, Pemra'nın seri başı olmamasından kaynaklanıyor. Hâl böyleyken temsilcimizden şu şartlarda ana tablo beklemek iyimserlik olur. Yine de söz konusu isim WTA turnuvalarında ana tablo galibiyeti elde eden ilk ve tek Türk tenisçi olan Pemra ise ümitsizliğe kapılmak doğru olmaz. Bu arada bilmeyenler için belirtelim, Pemra o galibiyeti 2009 İstanbul Cup'ın ilk turunda almıştı. Sonrasındaysa biz bu organizasyondan Championships uğruna feragat ettik. Akıbeti ne olacak bilmiyorum ama Türk tenisçilerin gelişebilmeleri için bu tip turnuvalar şart. 
 
 En İyi Kura Çağla'nınki
 
 Bana göre temsilcilerimiz arasında ana tablo şansı en fazla olanı Çağla. Ülkemizin kadınlardaki 1 numarası, sıralamada sürekli yükselerek geliştirdiği Türkiye rekorlarının semeresini elemelerde seri başı olarak aldı. Hem ilk turdaki rakibinin de hem de ikinci turdaki muhtemel rakiplerinin sıralamaları kendisinden daha düşük. Ancak son eleme turunda karşısına dikilmesi olası olan Teliana Pereira için aynı şeyi söylemek zor. Bu yıl ilk 100'e giren Brezilyalı raket, elemelerde dört numaralı seri başı konumunda. 

15 Ağustos 2013

Azim mi Dediniz? Marion Bartoli...


 Yeni güne yeni bir şokla uyandık bu sabah. Çok değil, daha 40 gün evvel Wimbledon finalinde karşılaştığı Sabine Lisicki'yi kelimenin tam anlamıyla korttan silerken yaptığı gibi bu sefer de aktif tenis yaşamına nokta koyduğunu açıklayarak herkesi ters köşeye yatırmayı başardı Marion Bartoli.

 Kuşkusuz kendisinden büyük bir yetenek olarak bahsedemeyiz. Hatta belki de tenisin zirvesi olarak adlandırılan Wimbledon'da bu yıl elde ettiği zafer olmasaydı birçokları için bu veda hiçbir anlam ifade etmeyecekti. Ancak söz konusu Bartoli olduğunda her anı ayrı bir azim öyküsü olan o tenis yolculuğunda bakmayı bilene çok büyük dersler var.

 İdeallerinin Peşinden Koşan Bir Baba

 Williams kardeşler için babaları Richard ne anlam ifade ediyorsa ya da Maria Sharapova için Yuri Sharapov'un önemi neyse Marion için de babası Walter en az o kadar değerli bir isimdi. Üstelik baba Bartoli'nin hayatını idame ettirebilmesi için diğer örneklerde olduğu gibi kızının başarısına ihtiyacı da yoktu. Zira kendisi doktorlukla hayatını kazanıyordu.

 Altı yaşındayken tenise başlattığı kızı için doktorluğu bir kalemde silen Walter Bartoli, hayatının bundan sonraki dönemini kızına ve daha önce hiçbir şekilde tecrübe etmediği tenise adadı. Kızıyla birlikte arabasıyla kilometrelerce uzaklıktaki turnuvalara giden Walter, Marion'un hem koçluğunu hem de menajerliğini üstlendi.

 1992'de rahmetli Yugoslavya'nın teniste yetiştirdiği en büyük tenis yıldızı olan Monica Seles, Steffi Graf'ı devirerek Roland Garros'u kazanırken o maçı izleyen baba Bartoli'nin Seles'in çift elli forehand tekniğini kızına aşılaması Marion'un başlarda oldukça zayıf görünen forehand kanadına ilaç gibi gelecekti. Sırf evladına olan tutkusundan dolayı hiçbir geçmişinin olmadığı bir spor dalıyla ilgili saatlerce araştırma yapan Walter'ın tek bir amacı vardı, o da Marion'un gelecekte şampiyon bir raket olmasıydı.

 Bartoli, antrenmanlarını babası ve erkek kardeşiyle kapalı bir spor salonunda yapıyordu. Daha sonraları profesyonelliğe adımını attığında rakiplerinin ikinci servislerini geri çizginin iki-üç metre içinde karşılaması ise aslında zorunluluk sonucu elde edilmiş bir kazanımdı.

 "Tenisi yaşadığım yerde öğrendim. Antrenmanlarımı kapalı ve çok amaçlı bir spor salonunda yapıyordum. Burada basketbol ve voleybol da dahil olmak üzere hemen her spor yapılıyordu. En arkada ise bir tırmanış duvarı vardı. O yüzden geri çizginin daha gerisinde oynayamıyordum."

 Doğallığı Başına Bela Oldu

 Babasının tutkusu ve arzuları ile Marion'un gayretli çalışmaları meyvelerini çok geçmeden vermeye başladı. Bartoli, ülkesi Fransa'da elde ettiği başarıları junior kariyerine de taşıdı ve 2000 yılında Orenge Bowl'u, ertesi sene de Amerika Açık'ı kazandı. Ocak 2002'de ise juniorlarda 2 numaraya kadar yükselerek gençler kariyerinin en yüksek sıralama derecesine ulaştı.

 2006 sezonunda WTA Turu'ndaki ilk şampiyonluğunu kazanıp dünya sıralamasında da ilk 20'nin içerisine giren Bartoli, artık Fransız tenisinin en önemli isimlerinden biriydi. Ancak ne var ki babası tarafından çalıştırılmasının Fransa Tenis Federasyonu tarafından pek hoş karşılanmaması hak ettiğinden daha az değer görmesine sebep oldu.

 "12 yaş altı, 14 yaş altı, 16 yaş altı... Hepsinde Fransa şampiyonuydum ama sıralaması benden daha düşük olan oyuncular federasyonla sözleşme imzalarken benim böyle bir hakkım yoktu. Zira antrenörlüğümü babamın yapması hoşlarına gitmiyordu. "

 Federasyonun bu tavrına rağmen Bartoli, babasından ayrılmayı bir an olsun aklının ucundan dahi geçirmedi. Başarıya giden yolda kariyer basamaklarını hızla tırmanırken prensiplerinden de asla taviz vermeyen Fransız raket, kort dışında da çoğu zaman açık sözlülüğünün kurbanı oldu. Tek sponsoru raket tedarikçisi Prince olan Bartoli, bir dönem ilk 20'de yer alan oyuncular arasında kıyafet ve ayakkabı masraflarını bizzat kendisi karşılayan tek isimdi.

 Şans Değil, Emeğin Karşılığı

 Fransız yıldızın bundan sonraki kariyeri ise iniş-çıkışlarla dolu oldu. 2007 yılında Justine Henin'e o sene aldığı son mağlubiyeti tattırdığında kendisini kariyerinin ilk Grand Slam finalinde bulmuştu. Ancak şampiyonluk yolundaki rakibi o zamanlar Wimbledon denildiğinde akla gelen ilk isim olan Venus Williams olunca kaderine razı olmaktan kurtulamadı.

 O finalden tam altı yıl sonra yine Wimbledon'a gelindiğinde Bartoli'nin şampiyon olacağını öngörebilmek düpedüz müneccimlik olurdu ama hiç kimsenin beklemediği bu sonuç, sıra dışı bir turnuvanın ardından gerçeğe dönüştü.

 32 seri başı ismin yarısından fazlasının üçüncü turu göremeden elendiği tarihin en sürprizlerle dolu Wimbledon'ında kariyerinin ikinci büyük turnuva finalini gören Bartoli, şampiyonluk mücadelesinde de herkesin favorisi olan Sabine Lisicki'yi yüksek konsantrasyonuyla dize getirip set dahi kaybetmeden şampiyonluğa ulaştı.

 Elde ettiği bu zafer, son tahlilde sanıldığı gibi bir şans eseri değil, yıllardır aynı azimle, tutkuyla, sebatla çalışan Fransız tenisçinin profesyonellik anlayışının bir ürünüydü.

 Bartoli belki tenis yaşamı boyunca hiçbir zaman şaşaalı yıldızlardan biri olmadı. Fakat hem tenis stili hem de karakteri itibarı ile son derece nevi şahsına münhasır bir isim olan bu Fransız tenis emekçisini özleyeceğimiz gün gibi aşikar.

8 Ağustos 2013

Federer'in (Bence) En Efsanevi 10 Galibiyeti



 10-) Federer-Sampras 2001 Wimbledon dördüncü turu

 1993 ile 2000 yılları arasında yedi kez tahta çıktığı Wimbledon'da yalnızca bir kez bileği bükülebilen Pete Sampras'ın 2001 senesindeki dördüncü tur rakibi 19 yaşındaki Roger Federer'den başkası değildi. Basel'de geçen çocukluk yıllarının kahramanı olan Sampras'a karşı ilk ve son kez oynama şerefine nail olan Federer çekişmeli mücadeleden beş set sonunda zaferle ayrıldı. Maçın ardından sandalyesine oturduğu esnada döktüğü göz yaşları hem sevinçten hem de çimin kralına duyduğu hürmettendi. O vakte kadar tarihin gördüğü en büyük oyuncu olan Sampras artık bayrağı İsviçreli halefine devretmişti.

 9-) Federer-Hewitt 2004 Amerika Açık finali

 Ekselansları'nın en büyük alametifarikalarından biri de oynadığı tenisle kendi döneminin en iyi oyuncularını adeta küçük düşürmesidir. Çocukluktan beri yakın arkadaşı olan Lleyton Hewitt'i yendiği 2004 Amerika Açık finali de bunun bir örneğiydi. O gün Avustralyalı meslektaşını kelimenin tam anlamıyla perişan eden Federer, 6-0 / 7-6(3) / 6-0'lık skorlarla iki seti sıfıra karşı kazanılan ilk Amerika Açık finalinin mimarı olmuştu.

 8-) Federer-Björkman 2006 Wimbledon yarı finali

 2006 yılında 34 yaşındayken Wimbledon'da yarı finale kadar yükselen Jonas Björkman'ı bu turda Federer bekliyordu. Yalnızca 77 dakika süren ve 
6-2 / 6-0 / 6-2'lik setlerle sonuçlanan karşılaşma, İsveçliyi Wimbledon tarihinin en ağır yarı final yenilgisini alan oyuncu olarak kayıtlara geçiriyordu.

 7-) Federer-Blake 2006 Masters Cup finali

 Aynı yıl içinde katıldığı 17 turnuvanın 16'sında finale yükselen biri için kelimeler kifayetsiz kalır. Nitekim James Blake de 2006 Masters Cup finalinin ardından aynı şeyleri söylemişti. Federer, rüya gibi geçen sezonun kapanışını da kupayla yapıyordu ve bu kez skor 6-0 / 6-3 / 6-4'tü.

 6-) Federer-Roddick 2007 Avustralya Açık yarı finali

 Andy Roddick gibi bir oyuncuya karşı bir Grand Slam yarı finalinde sadece 83 dakika sonunda 6-4 / 6-0 / 6-2'yle kazanılan bir maç ve toplamda üretilen 45 winner... O gün maçı izleyen herkesin ekran başında verdiği tepkiyi karşılaşmanın ardından soluğu soyunma odasında alan Mirka, bizzat müstakbel eşine söylemişti: "Sevgilim, sen manyaksın."

 5-) Federer-Ferrer 2007 Masters Cup finali

 2007 Masters Cup'ta finale yükselen David Ferrer, bunu hem Rafael Nadal hem de Novak Djokovic'i dize getirerek başarmış ve ne kadar formda olduğunu gözler önüne sermişti. Buna rağmen Federer karşısında 
 o da kaderine razı olmaktan kurtulamadı: 6-2 / 6-3 / 6-2.

 4-) Federer-del Potro 2009 Avustralya Açık çeyrek finali

 Bir tur evvel belalısı Tomas Berdych'e karşı gitti denen maçı 0-2'den çevirdikten sonra Federer'in Avustralya Açık'tan elenmesi birçoklarına göre an meselesiydi. Çeyrek finalde kortun karşısındaki oyuncunun Juan Martin del Potro olacağını hesaba kattığımızda da bu şekilde düşünenleri anlamak hiç de zor değildi. Ancak iki gün sonra dördüncü turdaki adam gitmiş, yerine paralel evrenden başka birisi gelmişti. Ortaya koyduğu kusursuz performansla herkesi ters köşeye yatıran Ekselansları, 6-3 / 6-0 / 6-0'la koleksiyonuna yeni bir baş yapıt daha eklerken maçın ardından rakibinin ettiği sinkaflı küfürlerden de nasibini aldı.

 3-) Federer-Haas 2009 Roland Garros dördüncü turu

 2009 Avustralya Açık'ta gördüğü dördüncü tur kabusunun daha beterini bu kez Roland Garros'ta görecekti İsviçreli efsane. Tommy Haas önünde setlerde 2-0, üçüncü sette de 4-3 geride olan Federer, kendi servisinde yüzleştiği servis kırma puanını müthiş bir forehand winner ile çevirdikten sonra adeta şaha kalkacak ve şampiyonluğa giden yolda oldukça kritik bir virajı başarıyla dönecekti.

 2-) Federer-Djokovic 2011 Roland Garros yarı finali

 2011'de terminatörvari bir grafik sergileyerek Roland Garros'a namağlup giden Novak Djokovic'in yenilmezlik serisi yarı finalde bizzat Federer tarafından muhteşem bir maçın ardından bozuldu. Ekselansları'nın 7-6(5) / 6-3 / 3-6 / 7-6(5)'yla kazandığı maçın son puanının ardından verdiği reaksiyon ise hafızalardaki tazeliğini hâlâ koruyor.

 1-) Federer-Nadal 2011 Masters Cup grup maçı

 Uzun bir aradan sonra Grand Slamsiz geçen bir yılın acısını kapalı kort sezonunda gösterdiği müthiş performansla çıkarın tenisin yaşayan efsanesi, abonesi olduğu sezon sonu turnuvasında ezeli rakibi Rafael Nadal'la aynı gruba düşmüştü. İkili arasında o güne kadar oynanan maçların en tek taraflılarından birine sahne olan mücadele 6-3 / 6-0'la İsviçrelinin hanesine yazıldı.