28 Ekim 2013

Bunun Adı Sıklet Farkı


 Seveni kadar nefret edeni de çok Serena Williams'ın. Açık konuşayım, ben de ikinci tarafta konumlandırıyorum kendimi. Bunun için sebep belirtmeye de gerek yok. Zira internet üzerinde yapacağınız ufak çaplı bir araştırmayla söz konusu ismin bir hayli kabarık olan sabıka kaydına rahatça ulaşabiliyorsunuz. İşin karakter kısmını bir kenara bıraktığımızda ise WTA Turu'na çok fazla gelen bir tenisçiden söz ediyoruz.

 Gerek bu sitede gerekse de yazılar yollayarak katkıda bulunduğum diğer mecralarda sıklıkla belirttiğim gibi Serena ile diğer kadın tenisçiler arasında büyük bir sıklet farkı var. Aslında bu sıklet farkının nelerden ileri geldiğini daha önceki yazılarımızın birinde açıklamaya çalışmıştık. Fakat kendisinin İstanbul'da elde ettiği zaferin yankıları sürerken bu konuyu bir kez daha detaylandırmakta fayda var.

 
Serena, her şeyden evvel ufak bir kol hareketiyle pek çok meslektaşından daha yüksek bir vuruş gücü üretebilen bir tenisçi. Eşsiz fiziksel kapasitesi sayesinde puana rakiplerinden çok daha az efor sarf ederek ulaşıyor. Üstelik vuruşlarında başkalarının asla yakalayamayacağı açılar bulabiliyor ki bu da winner üretmesini kolaylaştıran bir başka unsur.

 17 Grand Slam şampiyonu, fiziksel olduğu gibi zihinsel olarak da kadınlar tenisinin en güçlü oyuncusu. Ona karşı bitirici darbeyi vurmanın ne kadar zor olduğunu Jelena Jankovic ile oynadığı yarı finalde bir kez daha gördük. Mental direnci öylesine yüksek ki koşmakta zorlandığı, hatta büyük bölümünde yürüdüğü bir maçı final setiyle de olsa kazanmayı başardı. 

 Williamsların küçüğüyle ilgili kaleme aldığım son yazıda şöyle bir ifade kullanmıştım: "Serena Williams'ın imkan ve şerait gayet müsaitken kesesini doldurmaya son sürat devam etmesi doğrusunu söylemek gerekirse pek işten değil." Ben bunu yazdıktan sonra Serena, katıldığı sekiz turnuvanın yedisinde final görüp altısında şampiyon oldu. Bu kupaların ikisi Grand Slam, biri Sezon Sonu Şampiyonası, biri de Premier Mandotary seviyesindeydi.

 Aynı yazıda altını ısrarla çizdiğim bir diğer gerçek ise Serena'ya karşı koymanın mevcut rakiplerinin becerebileceği türden bir hadise olmayışıydı. Bir kez daha belirtmek gerekirse Birleşik Amerikalının kadınlar tenisindeki hükümranlığının son bulması ancak iki şekilde mümkün: Ya Martina Hingis veya Justine Henin kalibresinde yeni bir oyuncu çıkacak ya da kendisi emekliliğini açıklayacak.

13 Ekim 2013

Federer Cephesinde Değişim Rüzgarları


 Roger Federer, bugün resmi sitesi aracılığıyla yaptığı açıklamada üç buçuk yıldır antrenörlüğünü yapmakta olan Paul Annacone ile artık çalışmayacağını duyurdu.

 İsviçreli yaşayan efsanenin Annacone'dan önceki tam zamanlı antrenörünü bulabilmek için 2003 yılına kadar gitmek gerekiyor. O sene Peter Lundgren ile yollarını ayıran Ekselansları, kısa süreli iş birliklerini saymazsak kariyerinin en büyük başarılarını yakaladığı dönemin tamamını antrenörsüz geçirmişti. 

 Büyük oyuncularla çalışmak oldukça meşakkatlidir. Başka bir deyişle böylesine önemli yıldızları idare etmek, herkesin üstesinden gelebileceği türden bir hadise değildir. Örneğin siz Federer'i çalıştırıyorsanız kalkıp da ona nasıl tenis oynaması gerektiğini öğretemezsiniz. Annacone da bu durumu, bir defasında "Federer'in zaten belli bir oyunu var. Biz bunu değiştirmeye değil, onun güçlü olduğu noktaları ön plana çıkarmaya çalışıyoruz." sözleriyle özetlemişti.

 İsviçreli raket, büyük bir düşüş yaşadığı 2013 sezonunda birçok ilginç karara da imza attı. Wimbledon'dan sonra toprak korta geri dönmesi ve raketinin kafa boyunu değiştirmeye çalışması, Federer özelinde değerlendirildiğinde oldukça sıra dışı gelişmelerdi. 
Tenis tarihinin gelmiş geçmiş en büyük oyuncusu, şimdi de başka bir önemli kararın eşiğinde buldu kendisini. Öyle ki bundan sonraki yoluna yeni bir ekiple mi, yoksa yalnız başına mı devam edeceği büyük merak konusu.

 Şayet Federer kendisine yeni bir koç bulacaksa bence bu isim, yine Annacone profilinde ve mevcut şartlarda kendisinden azami performansı çıkarabilecek kalitede biri olmalı. Bunun dışındaki her yeni deneme, macera aramaktan öteye gitmeyecektir.

7 Ekim 2013

Sharapova İyi Ki Gelmiyor!

  
 Maria Sharapova, İstanbul'un bu yıl son kez ev sahipliği yapacağı WTA Championships'ten çekildiğini açıkladı. Karar, elbette çok üzücü ama kendisinin bu turnuvada yer alabilmek için çok büyük bir çaba sarf ettiği gerçeğini de atlamamak lazım.

 Cincinnati Açık'tan bu yana omuz sakatlığıyla boğuşan ve sezonun ikinci yarısında neredeyse hiçbir turnuvada oynayamayan Rus raketin İstanbul'a gelse bile gruptan çıkma şansı zaten oldukça azdı. Zira mevcut oyun stiliyle kortta randıman verebilmesi için evvela maç ritmini yakalaması gerekiyor. O da bunun farkındaydı tabii ki. Ancak yine de son ana kadar turnuvaya katılma ihtimalini kovaladı. Neticede ne kadar erken geri dönebilirse o kadar iyi olacaktı.

 Masha'nın bu hâldeyken İstanbul'a gelmemesi bir bakıma da iyi oldu. Zira kuvvetle muhtemel bir erken veda, bizdeki televole kültürsüzlüğüne aynı iki yıl önce olduğu gibi yeniden malzeme vermesine neden olabilirdi. Sharapova isminin geçmişte olduğu gibi seks diyetleriyle, kedilerle, köpeklerle aynı metin içinde yan yana geldiğini görüp sinir krizlerine girmektense böylesini tercih ederim.