30 Nisan 2019

Hülya Avşar Ciddiyetsizliğiyle Tenis Yönetmek


 Ekonomik buhran ve patlayan inşaat balonundan ötürü bu sene devlet baba sayesinde düzenlenebilen İstanbul Cup Türk tenisi açısından tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Teklerde altı oyuncu, çiftlerde ise iki takımımızın korta çıktığı Esenyurt'ta payımıza düşen yegane galibiyet elemelerin ilk turunda İpek Öz'den geldi. Çok değil, üç yıl evvel çifte kupa kaldırdığımız turnuvaya bu sene ancak wild card ile oyuncu sokabilmemiz ise teniste kendi çapımızda yaşadığımız çöküşün vahametini anlatıyor.

 İstanbul Cup gibi WTA Turu'nun en alt kategorisinde yer alan bir turnuvaya bile hiçbir tenisçimiz doğrudan katılım sağlayamıyor. Erkeklerdeki vaziyetimiz ise daha da beter. Özetle tenisimiz, uzun bir aradan sonra ilk kez lokomotif bir oyuncuya sahip değil. Gelinen bu nokta gösteriyor ki tamamı ile kişisel gayretlerin ürünü olan ve ülke tarihine geçen başarıların dahi ekmeğini yiyememiş, bunları oyunu tabana yayma noktasında fırsata çevirememişiz. Bilakis söz konusu başarıların hayal olarak addedildiği günlere geri dönmüşüz. E kendi oyuncusunu katılmaya hak kazandığı Grand Slam turnuvalarına yollamayan bir federasyonla zaten aksi mümkün mü?

 Dibine kadar vasatlığa batmış, her alanda büyük bir çölleşme yaşayan memlekette Türk tenisini yönet(mey)enlerin de ne bu sporu yurt sathında ilerilere taşıyabilecek kapasitesi ne de bu yönde en ufak bir gayesi bulunmaktadır. Nitekim kendileri, yandaşlarına rant sağlamak ve bu şekilde koltuğu sağlama almaktan arta kalan zamanlarını sokak tenisi ve Hülya Avşarlı etkinlikler gibi ciddiyetsiz işlere ayırmaktadır. Profesyonel bir spor dalını magazinel bir figürle mütemadiyen özdeşleştirerek mevcut mediyokratik (vasat egemen) düzene hizmet etmektedirler.

 Siz sokak ortasında çocukların ellerine raket tutuşturarak ya da birtakım ünlülerle kortta poz vererek tenisçi yetiştiremezsiniz. Türk tenisinin ihtiyacı;
Avşar kızının verdiği frikikler değil, halka açık kortlar, yeteneği keşfedip işleyebilecek donanımlı antrenörler ve bu topraklardan çıkacak rol modellerdir.

18 Nisan 2019

Tenisi Bu Kafalardan Koruyun!


 Tenisin küresel çapta büyük tehditlerle yüzleştiği bir süreçten geçiyoruz. Erkeklerde ve bilhassa da kadınlarda senelerdir yeni yıldızlarına kavuşmayı bekleyen tenis dünyası, ne ironiktir ki artık kahramanlardan ziyade kötü çocuklar üretmeye başladı. Bu sporun geleceği adına daha büyük tehlike arz eden bir başka sorunu ise oyunun genetik kodlarını değiştirip onu daha kârlı bir metaya dönüştürmek isteyenler yaratıyor. Şimdiye dek sadece federasyonlar ve organizatörler seviyesinde gözlemlediğimiz bu neoliberal bakışın artık antrenörler nezdinde de karşılık bulduğunu görüyoruz.

 Bu hafta Birleşik Krallık'ın ünlü tabloidlerinden Metro'da tarihin gelmiş geçmiş en başarılı kadın tenisçisi Serena Williams'ın antrenörlüğünü yapmakta olan Patrick Mouratoglou'nun bir röportajı yayımlandı. Daha önce Nick Kyrgios adındaki raketli serseriyi tenis adına "fantastik" bulduğunu söyleyen bu zat, söz konusu mülakatında şahin gözü kuralının ve maç esnasında antrenörün oyuncusuna taktik veremiyor oluşunun büyük bir hata olduğunu savunuyor. Haşmetmeapları, tenisin daha çok "tartışma" içermesi gerektiğinden ve ancak bu şekilde popülerlik kazanabileceğinden bahsediyor.

 Neoliberal düşünme biçiminin en belirgin özelliği, kavramların içini hoyratça boşaltmasıdır. Nitekim Mouratoglou'nun önerdiği kurallarla icra edilen bir spora da tenis demenin imkanı yok. Zira antrenörün oyuncusuna istediği zaman taktik verebilmesi, tenisin en temel karakteristiği olan bireysel bir spor oluşunun tümüyle ortadan kalkması anlamına gelir. Zaten kendisinin bu konudaki yasağı delmesi neticesinde 2018 Amerika Açık finalinin tenis tarihi adına nasıl büyük bir utanç vesikasına dönüştüğü de ortada. Tabii kortlarda daha çok hır çıkmasını arzulayan biri için bunun da bir mahsuru olmasa gerek.

 2012 Madrid Masters'ta Ion Tiriac, toprak kortları maviye boyadığında kıyamet kopmuştu. Şimdi ise tribünde oturan seyirciye küfreden Kyrgios'un Judy Murray tarafından "dahi" olarak addedildiği bir ahlaki çöküntüye tanıklık ediyoruz. Bir tarafta Nick Kyrgios'ların, Patrick Mouratoglou'ların, Ion Tiriac'ların, Gerard Pique'lerin temsil ettiği yağmacı zihniyet, diğer tarafta ise özüne sahip çıkılması gereken bir tenis var. Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı kesermiş, tenisi de şu anda buduyor. Çok geç olmadan bu kıyıma karşı ses yükseltmek gerekiyor.