14 Mart 2019

Taht Oyunları: Fedal vs Djokovic!


 Roger Federer, Rafael Nadal ve Novak Djokovic... Kariyerlerinde toplam 52 Grand Slam zaferi bulunan bu muhteşem üçlü bir süredir ciddi bir münakaşanın içinde. Federer ve Nadal'ın Djokovic'e karşı saf tuttuğu demeç savaşlarındaki ana mesele ise Kasım 2013'ten bu yana ATP'nin CEO'su olan Chris Kermode'un geçtiğimiz günlerde görevinden azledilmesiyle sonuçlanan süreçte yaşanan birtakım olaylar.

 Her şey, Djokovic'in başında olduğu
ATP Oyuncular Konseyi'nin geçtiğimiz Ocak ayındaki toplantısında yapılan bir oylamayla başladı. ATP'nin mevcut CEO'sunun görevine devam edip etmemesi noktasında ortak bir tutum sergileyebilmek için gerçekleştirilen oylamada Kermode'un gitmesini isteyenler, 4'e karşı 5'le üstün geldi. Ancak bu gizli oylamanın basına sızmasıyla amansız bir tartışmanın da önü açılmış oldu.

 Avustralya Açık öncesinde düzenlenen basın toplantılarında konu Nadal ve Federer'e soruldu. Nadal, gazetecilerin soruları üzerine hiçbir şeyden haberinin olmadığını söyledi ve kendisini bilgilendirmedikleri için de konseye sitem etti. Hatta "Ben, onların ayağına gitmek zorunda değilim. Bilakis Djokovic ve konseydeki diğer oyuncuların bana ulaşması gerekir. Çünkü orada bunun için bulunuyorlar." diyerek de rest çekti. Federer de Nadal ile benzer bir pozisyonda bulunduğunu ve kimsenin kendisine ulaşmadığını ifade etti.

 Bu noktada bir parantez açarak tenisin iki büyük efsanesinin böylesine hayati bir konuda hiçbir şekilde bilgilendirilmesinin büyük bir skandal olduğunu belirtmek lazım. Zira ATP Oyuncular Konseyi'nde bulunan tenisçiler, bizzat meslektaşları tarafından seçiliyor ve her birinin temsil etmekle yükümlü olduğu bir oyuncu grubu var. Örneğin konseyde ATP sıralamasının 51-100'lük bölümünü temsilen bulunan Vasek Pospisil, basına sızan belgelerden gördüğümüz kadarıyla sorumlusu olduğu oyunculara konuyla ilgili bir e-mail göndererek görevini yerine getirmiş. Aynı şekilde ATP klasmanının ilk 50'sini temsil eden oyuncuların da Federer ve Nadal'la iletişime geçmesi gerekirdi fakat iki efsane, konudan tamamı ile bihaber bırakıldıklarını söyledi.

 Federer ve Nadal'ın tepkileri üzerine açıklama yapan Djokovic ise oylamanın basına sızmasından duyduğu "rahatsızlığı" dile getirerek Kermode hakkındaki nihai kararlarını Indian Wells öncesine ertelediklerini ve o tarihe dek herkesle görüşebileceklerini duyurdu. Aradan geçen zamanda Nadal geri adım atmayıp konseyden kimseye ulaşmadı. Federer ise son anda Djokovic'le konuşmak istediğini ancak Sırp tenisçinin kendisine ayıracak vakti olmadığını belirtti. 7 Mart günü gerçekleştirilen ATP Genel Kurulu'nda ATP Oyuncular Konseyi'ni temsil eden 3 isim de Kermode'un aleyhine oy verince İngiliz CEO'nun sezon sonu koltuğu bırakması kesinleşti.

 Şimdi dünya tenis kamuoyu şu sorunun yanıtı arıyor: Erkekler tenisinin gelmiş geçmiş en başarılı iki ismi olan Federer ve Nadal, bu kadar kritik bir mevzuda nasıl adam yerine koyulmaz? Başka bir deyişle Djokovic ve onun başkanlığındaki konsey, görevini mi savsakladı yoksa bu ikilinin arkasından iş çevirerek meseleyi oldubittiye mi getirmeye çalıştı?

8 Mart 2019

ITF'nin Yeni Düzeni: Altta Kalanın Canı Çıksın!


 Uluslararası Tenis Federasyonu ITF, bu yıl itibarı ile kendi bünyesindeki profesyonel turnuvalarla ilgili birtakım değişikliklere gitti. Hatırlatmak gerekirse ITF erkekler turunda 15 bin ve 25 bin dolarlık, kadınlar turunda ise 15 bin, 25 bin, 60 bin, 80 bin ve 100 bin dolarlık turnuvalar oynanıyor. Yeni kurallarla birlikte kadınlar turundaki 15 binlik turnuvalar artık WTA puanı vermezken daha yüksek para ödüllü organizasyonların puan değerlerine dokunulmadı. Ancak turnuva yelpazesinin çok daha dar olduğu erkekler kanadındaki düzenlemeler, aşağı yukarı 1400 tenisçinin ATP sıralamasını kaybetmesiyle sonuçlandı!

 Bu büyük mağduriyetin nedeni ise ITF'in 15 bin dolarlık turnuvalarda verdiği ATP puanlarını tamamen kaldırıp 25 binliklerde de sadece yarı finaller ve sonrasını kapsayacak şekilde son derece cüzi puanlar dağıtmaya başlaması. Geçtiğimiz yıl 15 bin dolar ödüllü bir turnuvada şampiyon olan bir oyuncu 18 ATP puanını cebine koyarken bu yıl aynı başarının puan değeri sıfır. 25 bin serisinde ise konaklama imkanı bulunan turnuvaların şampiyonu 35, bulunmayanlarınki de 27 ATP puanı alıyordu. Yeni düzenlemeyle beraber bu puanlar, sırasıyla 5 ve 3'e indi. Üstelik önümüzdeki yıldan itibaren bunlar da kaldırılacak ve ITF turnuvaları oynayarak ATP puanı kazanmak tarihe karışacak.

 Peki ITF ile ATP arasındaki geçiş yeni sistemde nasıl sağlanıyor diye sorarsanız bunun için de müthiş(!) bir icadı var dünya tenisini yöneten kurumun. Patronajı altındaki turnuvalarda ATP puanı vermeyi tamamen kesme kararı alan ITF, bunun yerine
"ITF dünya sıralaması" adında yepyeni bir klasman peyda etti. Bu klasmanda üstlerde yer alan tenisçiler, ATP Challenger turnuvalarına ana tablodan ya da elemelerden katılma şansı yakalıyor. Yeri gelmişken Challenger turnuvalarındaki eleme tablosu kontenjanının da bu sene 32'den 4'e düşürüldüğünü hatırlatalım.

 Sizleri sayılara boğarak anlatmaya çalıştığım yeni sistemin özü şu: ATP Turu'nda barınabilecek kapasiteye sahip olmayan bir tenisçi, bundan böyle kariyerini ITF turnuvalarına hapsolmuş bir şekilde sürdürecek ve belki de ömrü boyunca hiç ATP klasmanına giremeyecek. ITF, bu düzenlemesiyle belli bir seviyenin altındaki oyuncuların ATP turnuvalarındaki pastadan pay almasını neredeyse imkansız hâle getiriyor. Yani altta kalanın canı çıkarılarak profesyonel turda geçim sıkıntısı yaşayan oyuncu sayısı minimize edilmek isteniyor.

 Öte yandan bu sistemden en az oyuncular kadar Türk tenisini yönetenler(!) de muzdarip olacaktır. Zira şu an ATP klasmanında yalnızca 3 tenisçimiz var. Yarın bu sayı sıfıra düşerse bunun hesabını yukarıya vermek kolay olmayabilir.

6 Mart 2019

Kyrgios Renk Değil Yozlaşmadır


 Nick Kyrgios hakkında kaleme aldığım son yazının ardından tenise yıllarını vermiş bazı büyüklerimizin yorumlarını hayretle okudum. Bu adamın sonuncusu geçen hafta olmak üzere şimdiye dek imza attığı sayısız skandala en büyük tepkinin onlardan gelmesini beklerdim ama yanılmışım. Öyle ki Kyrgios'un bu spora "renk" kattığını düşünen pek çok insan varmış tenis dünyasında. Bizlerse herkesi tek tip davranmaya zorlayan elitist ve faşist kimselermişiz.

 Açıkçası bir kadın tenisçiye cinsel içerikli küfür etmenin ya da Rafael Nadal gibi örnek bir sporcu ve hayranları hakkında günlerce saygısız yorumlar yapmanın tenise nasıl bir renk kattığını anlayabilmiş değilim. Terbiyesizlik ve seviyesizlik, artık sporu güzelleştiren unsurlar olarak görülüp kanıksanmışsa bir önceki yazıda kullandığım çürüme ifadesi, sanırım tenisin geldiği hâli tanımlamakta son derece kifayetsiz kalacaktır. Fakat biz, bu şekilde düşünenlerin marjinal bir kitle olduğunu umarak yazmaya devam edelim.

 Tenisin diğer sporlardan neden farklı olduğunu herhalde anlatmaya lüzum yok. Bu gerçeğin idrakına varabilmek için bir tenis maçını kısa bir süre izlemek yeterli. Günümüzde her ne kadar endüstriyel bir kimlik taşıyor olsa da oyunun özünü oluşturan unsurlar şimdiye dek büyük bir itinayla korundu. Fakat son dönemlerde gerek tenisin küresel çaptaki yönetim organlarının birtakım çıkar amaçlı politikaları gerekse de alttan gelen yozlaşmış nesil bu sporun geleceği adına ciddi bir tehdit oluşturmaya başladı.

 Kyrgios ve benzerleri de işte bu yoz kültürün ürünüdür. Rafael Nadal'ın da vurguladığı üzere Kyrgios gibi kendisine, seyircilere ve de en önemlisi rakiplerine saygı duymayan sporcuların sayıca çoğalması tenisin kendi kendini imha etmesi demektir. Zira tenis, tıpkı boks gibi sporcuların birbirlerini en seviyesiz üsluplarla aşağıladıkları bir spor dalı değildir. Kyrgios'un "Bu ahbapla oynarken kan kokusunu alabiliyorum." şeklindeki ifadesi de bir tenisçiye değil, olsa olsa bir boksöre yakışacak sözlerdir.

 Bu noktada tenisin gerginlik ve tartışmadan izole olduğu gibi komik bir iddiayı savunmuyoruz elbette. Aynı şekilde tenis harici diğer sporları aşağılamak gibi gülünç bir çabanın içerisinde
de değiliz. Bilakis her sporu kendine özgü kılan birtakım genetik kodlar vardır. Kyrgios işte bu kodlarla oynuyor. Yine de tenis için asıl tehlike, Kyrgios'tan ziyade, bu adamı her türlü rezilliği sergilediği bir haftada Roger Federer'in 100. şampiyonluğu için hazırlanan kutlama videosunda oynatan zihniyettir.

3 Mart 2019

Yedi Bela Kyrgios ve Tenisteki Çürüme


 Tenis dünyası, son birkaç gündür eşi benzeri görülmemiş bir komediye sahne oluyor. Kortların sabıka kaydı en kabarık oyuncusu Nick Kyrgios, Rafael Nadal'a karşı şansının fazlasıyla yaver gittiği ve kazandığı bir maçın ardından edepsizlikte çığır açtı. Başıbozuk Avustralyalı, gördüğünde önünü iliklemesi gereken bir oyuncuyla aklı sıra dalga geçiyor günlerdir. Öyle bir serseri mayın ki hem raketinden hem de ağzından neyin çıkacağını kestirebilmek imkansız.

 2015 Rogers Cup'ta Stanislas Wawrinka'ya maç esnasında "Kokkinakis, kız arkadaşınla yatmış." diyerek kepazeliğin kitabını baştan yazan bu tenisçi müsveddesi, çağımızın en büyük nimeti olan sosyal medyanın nasıl bir çöplüğe dönüşebileceğini de fazlasıyla kanıtladı bu hafta. Instagram hesabından Nadal'ı kastederek önce "Bu ahbapla (Aynen bu ifadeyi kullanıyor.) oynarken kan kokusunu alabiliyorum." mesajını paylaştı, sonra da "Yemin ederim, bu adamın ekstra tuza ihtiyacı var." diye yazdı. Rafa'yı hileci ilan eden bir yorumu beğenmesi de cabasıydı.

 Rober Hatemo kılıklı bu tenis felaketine haklı olarak iyice bilenen aklı başında tüm tenisseverler ise sırasıyla Wawrinka, John Isner ve Alexander Zverev'den medet umdu ama nafile. "Yedi Bela Hüsnü" misali hepsini haklayan Kyrgios, bir de Isner karşılaşmasında "Rafa fanları neredesiniz? Indian Wells'e uçak biletlerinizi alın." diye bağırarak "kudurtma" konusundaki marifetlerinin sadece sosyal medyayla sınırlı olmadığını göstermiş oldu.

 Düşündüm de tam da bu çağın tenisçisi aslında Kyrgios. Twitter'dan sevmediği oyuncuya nefret kusan, bu spora holiganizmi bulaştıran izleyici kitlesi ile rant uğruna kortları sirke çevirmek için var gücüyle çalışan ITF ve ATP'ye çok yakışıyor bence kendisi. Tıpkı saz arkadaşı Thanasi Kokkinakis ve kendisini eleştiren gazetecilere açık açık "fakir" diyen şımarık Bernard Tomic gibi.

 Mide bulantısından kusma safhasına henüz geçmediyseniz sizin için bir de Eugenie Bouchard seçeneğimiz var. Yukarıda saydığımız isimlerin WTA şubesi olan ve yeni neslin seks sembolü olarak gösterilen bu hanımefendiye bakarak da tenisteki çürümenin ne kadar büyük boyutta olduğunu idrak edebilmeniz mümkün.