Tenisin kurallarını keyfekeder değiştirebileceğini zanneden bir güruh türedi son dönemlerde. En somut örneğini Madrid Masters kortlarını maviye boyayarak ortaya tıpkı kendisi gibi marjinal bir eser çıkaran Ion Tiriac'ta gördüğümüz bu zihniyetin izlerine şimdi de WTA CEO'sunda rastladık. Yenilikçiliği kendinden menkul beyimiz, tek kadınlar maçlarında avantaj puanının oynanmaması gerektiğini ve son sette süper tie-break uygulamasına geçilebileceğini buyurmuş. Böylece maçların süresini kısaltarak hem televizyonların hem de seyircilerin işini kolaylaştırmayı planlıyormuş.

  Vahşi kapitalizmin dur durak bilmediği bir çağda böylesine ticari ve konformist bir yaklaşım artık tuhaf kaçmıyor olsa da bu durum, söz konusu açıklamanın en iyimser ifadeyle ne kadar cahilce olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Zira teklerde avantaj puanını kaldırmak demek, doğrudan bu sporun ruhuna kastetmektir. Bu puanı kaldırdığınız andan itibaren şans faktörü iyiden iyiye oyunun içine girer ve zaten cılkı çıkmış kadınlar turu bir süre sonra tamamı ile sirke döner. Evet, sözü edilen kurallar çiftlerde uygulanıyor fakat oradaki esas amaç, turnuvaların zamanında bitirilmesini sağlamak. Yoksa karar puanının tenisin felsefesiyle örtüştüğünü ya da WTA CEO'sunun iddia ettiği gibi ilerici bir uygulama olduğunu söylemek mümkün değil.

  Son tahlilde ticari maksatlarla bir sporun genetiğiyle oynamaya kalkarsanız yapacağınız tek şey o sporun içini boşaltmak olur. Dolayısıyla bunlar, gerçekte hiçbir karşılığı olmayan afaki söylemlerdir. Yenileşme ve gelişme kisvesi altında sporu yazboz tahtasına çevirecek olan bu fikirlerin de önüne geçmekte fayda var diye düşünüyorum. Zira bazı konularda geleneksel hatta tutucu olmak en doğrusu.