23 Ocak 2017

Rafael Nadal Nasıl Yenilmez?


 Bir önceki turda Alexander Zverev, bugün de Gael Monfils'in oyununu gördükten sonra bu konuyu yazmak farz oldu. Öyle ki her iki tenisçi de oynadıkları oyunla adeta "Rafael Nadal nasıl yenilmez?" sorusunun cevabını verdi iki gün arayla. Peki Zverev ve Monfils'in Nadal'a karşı yaptıkları ortak yanlış neydi?

 Hem Zverev hem de Monfils'in temelde düştüğü en büyük yanılgı, Rafa'yı geri çizginin de gerisinde kalarak yenebileceklerini zannetmeleriydi. Evet, Nadal belki eski kudretinde değil ama ona karşı defansif oynamak hâlâ intiharla eş değer. Bugün Monfils, üçüncü setten itibaren bu ölümcül hatadan döndü aslında fakat istikrar denen kavramla arasında uçurum olduğu için çevirme noktasına getirdiği maçı dört sette kaybetti.

 Rafa, zaten stili itibarı ile defansif karakterli bir oyuncu. Bugüne kadar hep savunmadaki becerileriyle fark yarattı ve bu konuda onun eline su dökebilecek tek bir isim dahi yok. Dolayısıyla ona karşı onun gibi oynamaya çalıştığınızda yapacağınız tek iş, rallilerin hakimiyetini tamamı ile kendisine teslim etmek olacaktır. Nadal'ın normalden daha fazla winner üretmesini sağlayan bu durum, sizin içinse yenilgiye davetiye çıkaracaktır.

 Sonuç olarak toprağın ağasını devirebilmenin tek yolu topa vurarak oynamaktan geçiyor. Ancak gelin görün ki kısa bir süre öncesine kadar bu bile yeterli olmuyordu. Zira İspanyol raketin inanılmaz hızlı olan ayakları, hücum tenisinin de kusursuza yakın bir şekilde icra edilmesini gerektiriyordu. Lakin son birkaç yılda bu durum değişti. Nadal, yıllar içerisinde giderek yıprattığı vücudundan ötürü bir süredir eskisi gibi geri çizgiye duvar öremiyor. Bu nedenle çeyrek finaldeki Milos Raonic eşleşmesi, muhtemelen şimdiye kadarki en çetin sınavı olacak.


20 Ocak 2017

Ne Çabuk Bitirdiniz Djokovic'i?


 Hızlı tüketmek, çağımızın en büyük hastalıklarından biri. Milyonları peşinden koşturan spor da bu illetten nasibini alıyor hâliyle. Bu durumun en güncel örneğini ise bir süredir Novak Djokovic özelinde teniste görüyoruz. Sırp tenisçinin dün Denis Istomin karşısında aldığı beş setlik mağlubiyet, son dönemlerde kendisi hakkında yapılan eleştirilerin dozunu biraz daha yükseltti. Öyle ki ortalık bir yıldızın düşüşü temalı dramatik yazılardan geçilmiyor.

 Çok değil, sekiz ay evvel Roland Garros'u kazandığında takvim slam yapıp yapamayacağı üzerine bahse girilen oyuncu, şimdilerde yine aynı kitle tarafından "sorunlu" muamelesi görüyor. Bunun da en büyük sebebi, Paris'te muradına erdikten sonra çıktığı üç slam turnuvasını da kazanamamış olması ki bunlardan birini finalde kaybettiğinin de altını çizelim.

 Djokovic'le ilgili yapılan eleştirilerin tamamındaki ortak kanı ise Sırp tenisçinin motivasyon kaybı yaşadığı yönünde. Nitekim eski antrenörü Boris Becker de bu yoruma katılıyor olacak ki geçtiğimiz ay verdiği bir röportajda öğrencisinin Fransa Açık'tan sonra tenise yeterince zaman ayırmadığını söyledi. Öyleyse soru şu: Bu durum niçin bu kadar anormal geliyor? Biraz daha açarsak kariyerinde neredeyse her şeyi başarmış ve son iki senede turun altını üstüne getirmiş bir oyuncunun motivasyon kaybı yaşamasını neden doğal karşıla(ya)mıyoruz?

 Bu noktada suç biraz da oyuncuların kendisinde galiba. Zira son 10 yılda erkekler tenisinde öyle büyük başarılara imza atıldı ki izleyenler ve yorumlayanlar da Djokovic'in de içinde bulunduğu büyük dörtlüyü gerçekten robot zannetmeye başladılar. Yoksa bir oyuncudan devamlı kazanmasını beklemenin başka bir mantıklı açıklaması yok.

 Üst üste dört slam kupası kaldırmış, 200 küsur haftayı dünya 1 numarası olarak geçirmiş, 2015'te tenis tarihinin en büyük dominasyonuna imza atmış bir adamın sekiz aylık bir kredisinin bile olmaması gerçekten trajikomik bir durum. Nole'ye bu krediyi vermeyenlerin yılın en az yarısında kendi iş yerlerine zorla gidiyor olması da ayrı bir ironi ya, neyse.

18 Ocak 2017

Nick Kyrgios Ya Da Tenisin Deccalı


 Yakın zamana kadar erkek tenisinde yeteneğe ihanet dendiğinde akla gelen ilk isim Ernests Gulbis'ti. Şimdilerdeyse onun yerini Rober Hatemo'yu andıran kılığıyla kortlarda arz-ı endam eden Nick Kyrgios almışa benziyor. Bu başıbozuk adam, başta Rod Laver ve Margaret Court olmak üzere dünya tenisine pek çok efsane kazandırmış Avustralya'nın bu spordaki yüz karası olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.

 Kahramanımızın Montreal Masters'ta oynadığı bir maç sırasında rakibi Stanislas Wawrinka'ya sevgilisi Donna Vekic üzerinden cinsel içerikli göndermede bulunmasının üstünden sadece bir buçuk yıl geçti. Ne var ki tenis kamuoyu, böylesine pislik bir davranışı çabuk unutmuşa benziyor. O günden beri sebep olduğu rezaletlerin sayısı bini aşan Kyrgios hakkında kime mikrofon uzatılsa söylenen şey aynı: "Çok yetenekli bir oyuncu." Hasbelkader yöneltilen sert eleştirilere ise Kyrgios, gerek basın önünde gerekse de sosyal medya üzerinden saygısızca cevaplar veriyor.

 Davranışları bozuk diye elbette kendisini asacak değiliz ama beyefendinin vurdumduymazlığı da kabul edilebilecek gibi değil. Daha birkaç ay evvel Şanghay Masters'ta maçı alenen rakibine verdiği için kortlardan bir süre men edilen tenisin kötü çocuğu, hatasından ders almamış olacak ki bugün de Andreas Seppi önünde son üç sette aynı lakaytlıkları sergiledi. Setlerde 2-0 öne geçtiği mücadeleyi maç puanı kaçırarak kaybetmesi de ilahi adaletin tecellisi oldu.
 

 Konu yozlaşmadan açılmışken bu alanda kendisiyle yarışan Avustralya Açık seyircisinden de bahsetmemek olmaz. Bugün hayatımda ilk defa vurduğu top fileye çarpıp sayı oldu diye yuhalanan bir tenisçi gördüm. Bir zamanlar yalnızca Fransa Açık tribünleriyle sınırlı olan bu taşkınlıkların sonunun nereye varacağını çok merak ediyorum doğrusu. Dünya tenisinin gidişatı hiç hayra alamet değil.