14 Nisan 2024

Alcaraz ve Nadal'ın Kader Ortaklığı

 Carlos Alcaraz'ı oyun stili açısından belli bir kalıba sokmak mümkün değil. Kendisi; kısa top ve vole yeteneğiyle Roger Federer'e, atletik özellikleriyle de Rafael Nadal'a benziyor. Zaman zaman da tenisçilikten çıkıp bir sirk cambazına dönüşüyor genç İspanyol. Bu anlarda ise erkekler tenisinin bir başka şovmeni Gael Monfils'i andırıyor.

 Beceri yelpazesinin genişliğiyle son derece garip bir oyuncu tiplemesi olarak karşımızda duran Alcaraz, son tahlilde fazlasıyla fiziksel güce dayalı bir tenis oynuyor. Tıpkı vatandaşı ve selefi Nadal gibi vücudunun limitlerini sonuna kadar zorluyor, yetişmesinin mümkün olmadığı toplar için bile kendisini parçalıyor. Bu durumun ortaya çıkardığı kaçınılmaz sonuç da Nadal'dakiyle aynı: çok sık sakatlık geçirmek.

 L'Equipe gazetesi, Monte Carlo Masters'tan sakatlığı nedeniyle çekilmek zorunda kalan Alcaraz ile ilgili geçtiğimiz günlerde yandaki görseli yayımladı. Yıllarca Nadal için çıkarılan ve vücudun kaç farklı bölgesinden sakatlık geçirildiğini gösteren röntgenlere henüz 20 yaşındaki bir oyuncunun özne olması son derece vahim bir durum. Bu kadar çok sakatlık, Alcaraz'ın yalnızca kariyer ömrünü kısaltmayacak, aynı zamanda sağlıklı bir emeklilik hayatı geçirmesini de güçleştirecek. Bu gayriinsani tabloyu yaratan en önemli faktörlerden biri ise genç yıldızın doğup büyüdüğü ülkenin tenis anlayışı.

 İspanyollar, ekseriyeti toprak kort uzmanı olan çok iyi atletler çıkararak tenis dünyasında nam saldılar. Oyunun kendisinden ziyade fiziksel güç, zihinsel dayanıklılık ve mücadele azmini önceleyen bir zihniyete sahipler. Bu durumu eski Rus tenisçi Nikolay Davydenko, Championat'a verdiği röportajda şu sözlerle anlatıyor:

 "Alcaraz, çok tuhaf bir oyuncu. Peki niçin bu kadar çok sakatlanıyor? Çünkü İspanyol tenis ekolünde çok ciddi bir fiziksel aktivite mevcut. Doğaüstü bir fiziksel kondisyona sahipler. Tenisten çok buna odaklanıyorlar. Onlar için tenis geri planda. Önce koşmanız, yorulmanız, sonra da kortun diğer tarafında oynamanız gerektiğini söylüyorlar. Vücut bu aşırı yüklemelere dayanamaz. 20 yaş, ilk sakatlıkları yaşamak için elbette çok erken. İleride başka sakatlıklar ortaya çıkacak ve bu bir zincir hâlinde devam edecek."

 Alcaraz hakkındaki kaygılarımızın haklı olup olmadığını zaman gösterecek. Ancak başarı için insan sağlığını hiçe sayan bir tenis ekolünün her halükarda sorgulanması gerekiyor.

3 Mart 2024

Tenisi Psikolojik Kavramlarla Yorumlama Hastalığı

 Teniste ve genel olarak sporda zihinsel dayanıklılığın ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek yok. Gelgelelim son dönemlerde tenisteki her durum, alakalı olsun veya olmasın, bu kavram üzerinden açıklanmaya başladı. Üstelik bu yapılırken "mental" diye Türkçeye hiçbir zaman geçmemiş bir sözcük kullanılıyor. Zira Türk Dil Kurumu'nun internet sitesindeki Güncel Türkçe Sözlük'te arattığınız vakit bu kelimeyi bulamıyorsunuz.

 Geriden gelip kazandığı her maç sonrası Novak Djokovic'in zihinsel açıdan bir canavar olduğuna vurgu yapan genel bir anlayış, skor avantajına sahipken yenilenleri ise kafaca sorunlu ilan ediyor. Bir tenisçinin zihinsel gücünü yaptığı geri dönüşler veya öndeyken bitiremediği maçlar üzerinden ölçen bu ucube bakış açısı, özellikle 2019 yılında kaybettiği Wimbledon finalini örnek göstererek Roger Federer gibi bir efsanenin bile zihinsel açıdan kırılgan olduğunu söyleyebiliyor. Bu deli saçmalığını ciddiye almak bile abes ama gelinen noktada artık çürütmek gerekiyor.

 Federer, kariyeri boyunca 24 mücadeleyi maç puanı çevirerek kazanmış. 10 defa da iki set gerideyken galip gelmeyi başarmış ki bunların arasında Rafael Nadal'ı 0-2, 1-4 geriden gelip yendiği 2005 Miami Masters finali de var. Keramet maçı çevirmedeyse nerede kaldı Federer’in zihinsel zafiyeti? Federer bunları yaparken zihinsel olarak güçlüydü de 2019 Wimbledon finalinde mi bu gücünü yitirdi?

 Öndeyken yenilmek de gerideyken kazanmak da tenisin içinde var olan, gayet olağan senaryolar. Nitekim Nadal ve Djokovic’in de avuçlarının içindeyken kaybettikleri bir dolu maç bulabilirsiniz. Bunları korttaki oyundan tamamen bağımsız, salt psikolojik ögelerle açıklayamazsınız. Örneğin Nadal’ın 2015 Amerika Açık’ta Fabio Fognini’ye 2-0, 3-1 öndeyken yenilmesini zihinsel güçsüzlüğüne bağlamak komik bir varsayım olacaktır.

 Teniste aslolan, ortaya koyduğunuz performanstır. Tek başına zihinsel güç bir oyuncuya maç kazandıramaz. Şayet kazandırsaydı hiçbir oyuncunun saatlerce antrenman yapmasına gerek kalmazdı.  

2 Şubat 2024

WTA'nın Kucağındaki Bomba: Suudi Arabistan

 Sportswashing, yani sporla aklanma... Dünyada namı kötü olan ülkelerin spor endüstrisine yaptıkları yatırımlarla imajlarını düzeltmeye çalışması anlamına gelen bu kavram Suudi Arabistan sayesinde yeniden hayatımıza girdi. Küresel çaptaki futbol ikonlarını astronomik ücretler karşılığında transfer eden Suudlar, bir yandan da uluslararası spor organizasyonlarının ev sahipliğine soyunuyor. Bu bağlamda gözlerini diktikleri branşlardan biri de tenis.

 Next Gen Finalleri'yle geçtiğimiz yıldan itibaren ATP takvimine girmeyi başaran Suudi Arabistan'ın bir kadın turnuvası düzenleme ihtimali ise ülkedeki rejimin karakteristiği gereği daha büyük bir gürültü koparıyor. Nitekim Martina Navratilova ve Chris Evert gibi iki büyük efsane, bir süredir WTA Turu'nun bu ülkeye gitmemesi için aktif kampanya yürütüyor.

 Kendi vatandaşını gözümüzün önünde vahşice öldürüp cesedini de asitle eriten Suudi Arabistan'ın Orta Çağ artığı ve insanlık düşmanı bir rejimle yönetildiği su götürmez bir gerçek. Fakat kadın tenisçilerin burada oynamaması gerektiğini savunanların ne kadar tutarlı oldukları da tartışılır. Örneğin Navratilova ve Evert bu konuda gerçekten samimi olsalardı Suudi Hanedanı'nın 1 numaralı hamisi konumunda bulunan kendi ülkeleri ABD'ye de bir çift laf ederlerdi. 

 Dünyada insan hakları sicili açısından pirüpak bir ülke yok. Dolayısıyla spor organizasyonlarının ev sahipliklerini insan hakları filtresinden geçirerek vermeye kalkarsanız günün sonunda gidebileceğiniz yer kalmaz. Kaldı ki bu konu özelinde Suudi Arabistan'dan hiçbir farkı bulunmayan Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Çin gibi ülkelerde yıllardır kadın turnuvaları düzenleniyor.

 Şayet Suudi Arabistan yeterli imkan ve kabiliyete sahipse bir WTA turnuvasına ev sahipliği yapsın. Ancak WTA yönetimi, her ülke için geçerli olan standart prosedürünü bu ülkeye de titizlikle uygulasın. Sırf biraz daha fazla para kazanabilmek uğruna asla kendi kurallarından taviz vermesin. Aksi hâlde Suudi rejimine meşruiyet sağlamanın utancını yıllarca üstlerinde taşırlar.