9 Temmuz 2020

Böyle Kahpedir Dünya Söderling!


 Günümüz tenisinin en zorlu görevi nedir diye sorulsa hemen herkesin vereceği yanıt Rafael Nadal'ı Roland Garros'ta yenmek olacaktır. Olağanüstü fiziksel ve mental gücüyle yıkılması neredeyse olanaksız gibi görünen bir duvarı andıran İspanyol raketi Paris'in kızıl kortunda bugüne dek yalnızca iki tenisçi yenebildi. Bunlardan ilki ise Robin Söderling'di.

 Hem Nadal'ı devirdiği 2009'da hem de ertesi sene Roland Garros'ta final oynayan ve dünya klasmanında da 4 numaraya kadar yükselen Söderling tüm başarılı sporcular gibi mükemmeliyetçiydi. Çok sıkı çalıştı, bedeninin sınırlarını zorladı ve tüm baskıları göğüsledi. Ancak hayatını mesleğine adamakla sağlığını koruyabilmek arasındaki ince çizgiyi aşınca ölümün kıyısından döndüğü bir uçuruma yuvarlandı.

 Tarih 17 Temmuz 2011. Ülkesinde düzenlenen İsveç Açık'ın finalinde David Ferrer'i deviren Söderling, kariyerinin 10'uncu tekler şampiyonluğunu kutladıktan sonra ikamet ettiği Monte Carlo'ya gitmek için yola koyulmuştu. Ne var ki dönüş yolundayken henüz birkaç saat evvel profesyonel tenis kariyerinin son maçını oynadığından habersizdi.

 Önce Montreal, ardından da Cincinnati Masters turnuvalarından çekilen İsveçli, sezonun son Grand Slam turnuvası olan Amerika Açık'tan da feragat ediyordu. Basına yapılan açıklamada karara gerekçe olarak esrarengiz bir virüs gösterilmişti. Ama işin aslı çok farklıydı. Başarılı raket, modern çağın en büyük illetlerinden birine yakalanmıştı: Panik atak!

 Bu satırların yazarının da sekiz yıldır boğuştuğu söz konusu hastalık, en basit tanımıyla vücudun alarm sisteminin bozulmasıdır. Ani bir çarpıntıyla ilk belirtisini gösteren panik bozukluk, hastaya ilk başta kalp krizi geçirdiğini zannettirir. Gelgelelim ortada hiçbir fizyolojik sorun yoktur. Tanı konulup tedavi başlayana kadar geçen süredeyse kuş çıvıltısından bile korkup irkilmeye, sokağa çıkamamaya ve kendinizi bir odaya hapsetmeye başlarsınız. Hastalıkla olan savaşını dokuz senenin sonunda kazanan Söderling'in bu süreçte neler yaşadığını ise gelin kendisinden dinleyelim:

 "Otele gittim ve kendimi yatağa bıraktım. Sürekli ağlıyordum. Ne zaman korta döneceğim aklıma gelse beni bir panik hâli alıyordu. Sürekli endişeliydim ve bu durum beni içten içe kemiriyordu. Evde oturuyor ve boş boş etrafa bakıyordum. En ufak bir ses paniklememe yetiyordu. Paspasın üstüne mektup düşse bayılacak kadar korkuyordum. Telefon çaldığında korkudan titriyordum. Ölmek istemiyordum ama Google'a girip nasıl intihar edebileceğimi araştırdım. Çünkü böylesine bir cehennemde yaşamaktan daha kötü bir şey olamazdı."

 Candan Erçetin'in meşhur şarkısındaki gibi gamsız hayat, Söderling'e de kahpe bir tuzak kurmuştu. Nadal'ı arka bahçesinde yenip imkansızı başaran ve dünyanın en soğukkanlı insanlarının bulunduğu coğrafyadan çıkan o buz gibi adam, golü hiç beklemediği bir köşeden yemiş ve yıllarca raket salladığı kortlara girmeyi düşünmekten bile korkar hâle gelmişti. Hikayenin finalinde ise Sode, kendisini öldürmeyen her şeyin güçlendirdiğini tecrübe etti. O, şimdi İsveç Davis Cup Takımı Kaptanı.

1 Temmuz 2020

Nadal İçin İki Ucu Sivri Değnek


 Koronavirüs tehdidine rağmen bu yıl yine kendi tarihinde düzenlenecek olan Amerika Açık, tarihinin en sönük organizasyonlarından birine sahne olma tehlikesiyle karşı karşıya. Sezonu kapattığını duyuran Roger Federer'in yokluğunda oynanacak turnuvada erkekler tenisinin diğer iki büyüğü Novak Djokovic ve Rafael Nadal'ın da yer almama olasılığı hiç de az değil.

 İki tenisçi daha evvel verdikleri beyanatlarda New York'a gidip gitmeme konusunda kararsız olduklarını ifade etmişlerdi. Bu noktada Novak ve Rafa'yı kara kara düşündüren en önemli husus ise Amerika Açık'ı da içine alan yedi hafta gibi kısa bir süre diliminde üç Masters (Cincinnati, Madrid, Roma) ve iki Grand Slam (Biri Roland Garros) turnuvasının oynanacak olması.

 Maça çıkmak şöyle dursun, aylardır doğru dürüst antrenman bile yapmayan oyuncuların böylesine yoğun bir turnuva maratonuna girmesi elbette mümkün değil. Nitekim Nadal'ın uzun yıllar antrenörlüğünü yapan amcası Toni de geçtiğimiz günlerde ESPN'e verdiği röportajda bu noktanın altını çizerken "Rafa'nın Amerika Açık için nasıl bir karar vereceğini bilmiyorum. Onunla konuştuğumda turnuvaya katılmasının şüpheli olduğunu söyledi. Bana takvimden bahsetti ki bu bence de kötü. Çünkü onun gibi tecrübeli oyuncular için böyle bir programı uygulamak imkansız." ifadelerini kullandı.

 Takvimdeki olağanüstü yoğunluğa bir de Avrupa Birliği ülkelerinin Amerika Birleşik Devletleri'ne uyguladığı seyahat kısıtlaması eklenince masadaki denklem son derece karmaşık bir hâle geliyor. Bu durumda ortaya çıkan en olası senaryo, Birleşik Amerikalı tenisçilerin Cincinnati Masters ve Amerika Açık'ı, Avrupalıların ise kendi kıtalarındaki toprak kort turnuvalarını tercih etmesi.

 Turnuvalar arasında seçim yaparken en çok zorlanacak isim, hem Amerika Açık hem de Roland Garros'ta son şampiyon unvanını elinde bulundurması nedeniyle Nadal olacak. İspanyol raket, Amerika Açık'a katılıp 2 bin puanını korumanın peşine düşerse 2020'yi Grand Slam kazanamadan tamamlama riskini arttırmış olacak. Bana göre daha makul olan diğer seçenek ise tarihin en büyük toprak kortçusu olarak puan kayıplarını göze alıp tamamı ile Roland Garros şampiyonluğuna odaklanması.