2 Haziran 2021

Osaka Spor Kapitalizmine Çomak Sokarsa...

 Naomi Osaka'nın Roland Garros'a birkaç gün kala basın toplantılarına katılmayacağını duyurmasıyla başlayan ve daha sonrasında organizatörlerin akılalmaz tutumu nedeniyle turnuvadan çekilmesiyle biten süreç, kopardığı gürültü itibarı ile bu seneki Roland Garros'un alametifarikası olarak tarihteki yerini aldı. Japon tenisçiye gelen tepkilerin anormalliği ise hem dehşete düşürdü hem de medyanın spor kapitalizmi için ne kadar vazgeçilmez olduğunu gözler önüne serdi. 

 Sektörün içinde hasbelkader bulunmuş biri olarak medyanın Osaka'ya verdiği reaksiyon beni hiç şaşırtmadı. Gazeteciler, yaptıkları işin ne kadar tırı vırı olduğunu bilmelerine rağmen kendilerine olmadık payeler yüklemeleriyle ünlüdür. Bu, aslında bir çeşit kendilerini avutma yöntemidir. Tenis özelinde konuşacak olursak oyuncularla dalga geçme hakkını kendinde gören, yetmezmiş gibi bir de onlardan hesap sormaya kalkan bir güruhla karşı karşıyayız. Bu küstahların, kendilerine o kadar da önemli olmadıklarını hatırlatan birine köpürmeleri gayet normal.

 Peki Roland Garros yönetiminin bu kadar tutuşmasını neye borçluyuz? Sadece bir tenisçinin kuyuya attığı taş yüzünden dört Grand Slam turnuvasını alelacele toplayarak ortak bir bildiri yayımlamak neyin nesidir?  Anlaşılan o ki hiç beklemedikleri bu gelişme karşısında onların da dengeleri fena hâlde bozuldu. Turnuvanın resmi hesabından Rafael Nadal, Kei Nishikori, Aryna Sabalenka ve Coco Gauff'u kastederek "Onlar görevlerini anladılar." şeklinde ergence bir paylaşımda bulunmaları ve daha sonrasında bunu silmeleri de başka türlü yorumlanamaz.


 Son tahlilde cezasını ödemeyi peşinen kabullenmiş bir tenisçiyi sırf basın toplantılarına katılmayacağı için turnuvadan ihraç ile tehdit etmek neresinden bakarsanız bakın insancıl bir tavır değil. Bilakis spor kapitalizminin kendi çarkına sokulan en ufak çomakta gözünü ne kadar karartabileceğine dair ibretlik bir örnek.