30 Ocak 2016

Angie'de Olan, Masha'da Olmayan

 
 Birbirleriyle aynı oyun tarzına sahip iki tenisçi getirelim gözümüzün önüne. Fakat bunlardan biri, diğerinden birkaç gömlek daha üstün bir raket olsun. Böyle bir durumda görece zayıf tenisçinin kazanması, ancak güçlünün kötü gününde olmasıyla mümkündür. Rafael Nadal-David Ferrer ve Serena Williams-Maria Sharapova eşleşmeleri modern teniste bu duruma verilebilecek en güzel örneklerdir.

 Şimdi de önceki iki tenisçiyle taban tabana zıt bir stile sahip başka bir oyuncu hayal edelim. Bu oyuncunun baştaki ikiliden güçlü olanını yenme şansı, zayıf olanınkinden her zaman daha fazladır çünkü rakibini bozma şansı vardır.

 Bugünkü Serena Williams-Angelique Kerber finalinde de ikinci senaryonun yaşandığını gördük. Pek ışıltılı bir tenisi olmayan Kerber'in oyunundaki en önemli özelliği hiç şüphesiz sağlam geri çizgi oyunu. İşte o oyun, bugün Serena'yı mat etmesine yetti. Serena'nın hemen her vuruşunu geri püskürten Kerber, rakibini her defasında fazladan bir vuruşa zorladı. Bu da Birleşik Amerikalının basit hata sayısını şişirdi. 

 Şimdi size bir soru: Kerber mi daha iyi tenisçi, yoksa Sharapova mı? Kariyerleri itibarı ile bu kıyaslama son derece abes. Peki nasıl oldu da Masha'nın 12 senedir yapamadığını bugün Angie başardı? Çünkü bu durumun oyuncuların kariyerleriyle hiçbir alakası yok. İşin sırrı, yukarıda anlattığımız gibi oyun tarzlarında saklı. Serena, Sharapova'nın oyun stilinin dünya üzerindeki bir numaralı uygulayıcısı ve oyunun her departmanında ondan daha üstün. Oysa Kerber'in Serena'yı bozabilecek silahları var.

 Kerber'in bugünkü zaferiyle kadınlarda yeni bir Grand Slam şampiyonu daha çıktı. An itibarı ile WTA'nın ilk 10'unda bulunan oyuncuların hepsi kariyerinde en az bir defa majör turnuva finali oynamış durumda. İlk 20'deyse bu sayı 15'i buluyor. Eskiden slam turnuvalarında final oynamak ya da şampiyon olmak bir ayrıcalıktı, şimdiyse görüldüğü gibi gayet sıradan başarılar. Öyle ki artık bir kadın tenisçinin Grand Slam kazanmış olması bile onun hakkında iyi yorumlar yapmamız için yeterli olmuyor. Bu noktada Kerber'in hangi kategoriye gireceğini ise zaman gösterecek.

10 Ocak 2016

Grigor Dimitrov'da Yanıldınız Çünkü...

  
 Geleceğin Roger Federer'i deniliyordu, erkekler tenisinin yeni kazanovası oldu. Evet, Grigor Dimitrov'dan bahsediyorum. Vaktiyle kendisinden olmayacak beklentiler içine girenler şimdilerdeyse büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Oysa bu yanılgıya düşmemek için Bulgar tenisçinin kariyerinin ilk yıllarına göz gezdirmek yeterliydi.

 Dimitrov hakkındaki "geleceğin yıldızı" temalı yorumlar, 2013 yılındaki Madrid Masters'ta Novak Djokovic'i yendiği maçın ardından yüksek sesle dillendirilmeye başladı. O galibiyet, hiç kuşkusuz kariyerinin o zamana kadarki en büyük zaferiydi. Fakat genç oyuncunun turun elit raketlerine karşı çıkardığı ilk başarılı maç bu değildi. Nitekim 2009'da henüz 17 yaşındayken Rafael Nadal'ı final setine zorladığında da kendisi için benzer yorumlar yapılıyordu. Peki aradan geçen dört yılda n'oldu? Söz gelimi, gelecekte büyük yıldız olacağı iddia edilen bir ismin bu kadar uzun bir sürede katettiği mesafe hasbelkader Djokovic'i yenmesi mi olmalıydı?

 Bu noktada tenis kamuoyunun düştüğü en büyük hata, sadece maç sonuçları üzerinden bir oyuncunun geleceğini tayin etmeye çalışmalarıydı. Halbuki bu tip projeksiyonlar çizilirken dikkat edilmesi gereken husus, söz konusu oyuncunun kimleri yendiği değil, ne oynadığıdır. Bir tenisçi eğer ileride gerçekten bir yıldıza dönüşecekse öncelikle buna riayet eden bir oyuna sahip olmalıdır.

 İşin kötü yanı şu ki tenisçilerin oyun karakterlerinin de çoğu zaman yanlış değerlendirildiğine şahit oluyoruz. Örneğin bir oyuncunun fileye sıklıkla gelmesi ya da maç içinde farklı vuruşlar denemesi onun teknik kapasitesinin yüksek olduğunu göstermiyor. Burada mühim olan, yapılan vuruşların kalitesidir. Bir kısa top alelade kullanıldığında değil, fileye yakın düşüp alçak sektiğinde etkili bir silahtır. Aynı şekilde rakibin rahatlıkla passing-shot üretebilmesine imkan sunan bir volenin de hiçbir kıymeti yoktur.

 Kısacası bir tenisçinin ileride neler yapabileceğini öngörebilmek için önce tenisin dinamiklerini iyi bilmek gerekiyor. Yoksa Grigor ya da onun WTA şubesi olan Eugenie Bouchard'da olduğu gibi yanılma payınız çok fazla.

6 Ocak 2016

Federer Yeniden İstanbul'a Gelir Mi?


 Fransız welovetennis.fr sitesi Federer'in bu yıl da İstanbul'da oynayacağına dair bir iddia ortaya attı. Sosyal medyada da Türk tenisseverler devamlı birbirlerine Federer'in yeniden Türkiye'ye gelip gelmeyeceğini soruyor. Bu soruya cevap verebilmek için öncelikle İsviçrelinin İstanbul'a yeniden gelmesi için bir sebep olup olmadığına bakmak lazım. 

 Şahsen Federer'in İstanbul Açık'a geçen yılki iştirakini da bir hayli yadırgamış ve anlamlandıramamıştım. Zira Federer seviyesindeki bir oyuncunun o hafta olması gereken yerin İstanbul değil, Madrid olması gerektiğini düşünüyordum. Ancak ister paranın cazibesinden deyin, isterseniz de Ekselans'ın egzotik tutkularından, büyük efsaneyi canlı izleme fırsatı ayağımıza kadar gelmişti geçen yıl.

 Federer'in geçen sene İstanbul'a gelmesini sağlayan çok önemli bir detay vardı, o da sezon başında açıkladığı turnuva takviminde 250 puan değerinde yalnızca bir turnuvanın yer alıyor oluşuydu. ATP, klasman puanlarını hesaplarken 250'lik turnuvalar için en iyi iki neticeyi baz aldığından Ekselans da ikinci tercihini İstanbul'dan yana kullanmıştı. Ancak bu yıl durum maalesef öyle değil. Federer geçtiğimiz haftalarda açıkladığı turnuva takvimine zaten iki adet 250 puanlık turnuva koymuş durumda. Ha üçüncüyü oynayamaz mı derseniz elbette oynayabilir, böyle bir hakkı var. Ancak bu durumda turnuvalardan biri puan açısından boşa oynanmış olur. Zaten Federer gibi turun elit raketleri de maç eksiği ya da benzer bir durum olmadıkça ikiden fazla 250'lik turnuvada oynamaz.

 Son tahlilde İsviçreli efsanenin bu yıl İstanbul'a gelmesi kendisi açısından oldukça absürt bir karar olur. Yine de Fedex'in bizleri son dönemde fazlasıyla şaşırttığını göz önüne alırsak imkansız diye bir şey yok.