21 Eylül 2015

Sıra Dışı Bir Tenis Hikayesi

  
 Bugün Tennis World USA isimli internet sitesine düşen bir haber...

 Jesus Aparicio, İspanya'da yaşayan bir Roger Federer hayranı. 18. yaşını kutladığı gün arkadaşlarıyla bindiği arabada trafik kazası geçiriyor ve komaya giriyor. 11 yıl sonra beklenmedik bir şekilde şuuru yerine geliyor. Memleketinde ve dünyada ne olup bittiğine dair bilgiler aldıktan sonra hastanedekilere Federer'i soruyor. Emekli olduğunu düşündüğü İsviçrelinin hâlâ oynadığını ve dünya 2 numarası olduğunu öğrendiğinde ise büyük bir şok geçiriyor, hatta kendisiyle dalga geçtiklerini zannediyor.

 Federer ile Djokovic arasındaki son Amerika Açık finalini izleyen Jesus sevdiği oyuncunun kaybetmiş olmasına rağmen mutlu. Zira Federer'i canlı izleyerek en büyük hayalini gerçekleştirmesi hâlâ mümkün.

13 Eylül 2015

WTA Turu Ya Da Yolgeçen Hanı


 Kötü değil, çok kötü bir maçtı dün geceki Amerika Açık tek kadınlar finali. Uzun uzun bunun nedenlerini anlatmaya gerek yok. Zira finalin kaybedeni Roberta Vinci'nin backhand vuramıyor oluşu, zaten tek başına sizi maçın kalitesi hakkında bir fikir sahibi yapıyor. 

 Dün geceki mücadelenin final olduğunu bilmeyen biri Amerika Açık yeni başlamış ve henüz ilk turlar oynanıyor zannederdi. Hatta abartmadan söylüyorum, Amerika Açık'ta elemelerde mücadele etmiş fakat ana tabloya kalamamış iki oyuncuyu getirip finalde karşılaştırsaydık emin olun dün gecekinden daha kötü bir maç çıkarmazlardı.

 Söz yine dönüp dolaşıp kadınlar tenisinin içinde bulunduğu dramatik duruma geliyor. Son yıllarda Grand Slam finali oynayan oyuncu sayısında yaşanan enflasyon, WTA'nın ağlanacak hâlinin istatistiksel bir tezahürü. Peki bu durumun sebebi ne? Vinci, Sara Errani, Eugenie Bouchard ve Lucie Safarova gibi isimler nasıl oluyor da Grand Slam finali oynayabiliyor?

 Öncelikle kadınlar tenisinin erkeklere oranla sürprizlere her zaman daha açık olduğunu hatırlatmakta fayda var. Kaldı ki WTA Turu'nu daha evvel eşi benzeri görülmemiş bir dominasyona sahne olan şu anki ATP Turu'yla kıyaslamak da büyük bir haksızlık olur. O yüzden kadınlar tenisini kendi içinde değerlendirmek lazım. 

 Çok değil, 10 sene öncesine dek hepsi birbirinden kaliteli birçok oyuncuyu bünyesinde barındıran bir organizasyondu WTA. Serena Williams, Venus Williams, Justine Henin, Kim Clijsters, Maria Sharapova, Lindsay Davenport, Amelie Mauresmo ve Martina Hingis bir çırpıda sayabileceğimiz isimler. Peki şimdi bu kalibrede kaç isimden bahsedebiliriz WTA'da? Ben söyleyeyim, üçü geçmez.

 Kalitenin bir hayli yüksek olduğu söz konusu yıllarda bile sürpriz Grand Slam şampiyonları çıkabiliyordu kadınlarda. Örneğin Anastasia Myskina gibi bir isim Roland Garros'u kazanabiliyordu. Fakat şimdi deyim yerindeyse önüne gelenin Grand Slam finali oynadığı veya kazandığı bir tablo söz konusu. Çünkü onlara bu izni vermemesi gereken oyuncu sayısı çok az.

 Son tahlilde kadınlar tenisinin kurtuluş reçetesi kendi bünyesinden çıkaracağı yıldızlardır. Bu, hem kaliteyi arttıracak hem de yok olan hiyerarşiyi geri getirecektir.