22 Temmuz 2025

Peng Shuai Olayı ve Çin'in Sefaleti

 Her şey, Çinli tenisçi Peng Shuai'ın 2 Kasım 2021 tarihinde Weibo hesabından yaptığı bir paylaşımla başladı. Çiftler klasmanının eski 1 numarası, söz konusu paylaşımında Çin'in eski başbakan yardımcılarından Zhang Gaoli ile yaşadığı gayrimeşru ilişki üzerine birtakım ifşalarda bulunuyordu. Batı basını, bu gelişmeyi haberleştirirken Shuai'ın Gaoli'yi cinsel saldırıyla suçladığını yazdı ama bu doğru değildi. Shuai, Gaoli ile ilişkiye girdiğini belirtse de bunun kendi rızasıyla gerçekleştiğini yazıyordu. Nitekim daha sonra verdiği demeçlerde yazdıklarının yanlış anlaşıldığını ve cinsel saldırıya uğramadığını söyleyecekti. Kendisi, esas olarak partnerinden gördüğü kötü muameleden şikayet ediyordu.

 Patlak veren skandalın ardından Çinli yetkililerin devreye girmesi gecikmedi. İnternetin kontrolünü elinde bulunduran hükümet Shuai'ın paylaşımını dakikalar içinde kaldırdı. Takip eden günlerde Shuai'dan haber alınamayınca bütün dünya ayağa kalktı. İnsanlar, hep bir ağızdan "Peng Shuai nerede?" diye sormaya başladı. Zira Çin diktatörlükle yönetilen bir ülkeydi ve deneyimli tenisçinin başına her türlü musibet gelebilirdi.

 Meselenin dünya gündemine oturmasının ardından Shuai'ın güvende olduğuna dair emareler ortaya çıktı. Çin medyası, kahramanımızın yeni görüntülerini servis etti. Uluslararası Olimpiyat Komitesi de oyuncuyla iki kez görüntülü görüşme yaptığını duyurdu. Ne var ki bunların hiçbiri tatmin edici değildi. Shuai, ne yurt dışına çıkabiliyor ne de herkesin erişebileceği bir kanaldan sesini duyurabiliyordu. Kendisiyle ancak dolaylı yoldan temas kurulabiliyordu. Bunun üzerine Kadınlar Tenis Birliği WTA, 2022 sezonunda Çin'de düzenleyeceği bütün turnuvaları iptal etme kararı aldı. WTA'nın bu ambargosu, bir yıl sonra kaldırılmış olsa da spor kapitalizminin geldiği noktada takdire şayan bir hamleydi.

 Aradan geçen yıllarda konuyla ilgili yeni bir gelişme yaşanmadı. Ancak Shuai vakası, 2020'lerin dünyasında bir utanç vesikası olarak hafızalara kazındı.

 Soğuk Savaş'ın ardından Amerika Birleşik Devletleri'nin dünyada kurduğu kapitalist-emperyalist hegemonyanın Çin tarafından tehdit ediliyor oluşu insanlık açısından son derece olumlu. Bununla birlikte Çin'i bir tür kurtarıcı melek gibi sunmak büyük bir akıl tutulması. Kendi tenisçisinin dünyayla iletişimini kesebilen bir ülkeden yeryüzüne huzur gelmez.

2 Temmuz 2025

Soğuk Savaş'ta Tenis: Navratilova'nın İlticası

  Dünya, ikinci büyük savaşın ardından Amerika Birleşik Devletleri'nin önderlik ettiği kapitalist Batı Bloku ve Sovyetler Birliği'nin güdümündeki sosyalist Doğu Bloku olmak üzere iki kutba ayrılmıştı. Bu ayrışmada Doğu Bloku'nda yer alan Çekoslovakya, tıpkı diğer müttefikleri gibi tam bir Sovyet uydusuydu.

 Sovyetler ile Çekoslovakya arasındaki bağımlılık ilişkisini anlayabilmek için 1968'deki Prag Baharı sürecini incelemek yeterli olacaktır. O yılın başında Çekoslovakya'da iktidara gelen Alexander Dubcek, daha özgür ve demokratik bir ülke yaratmak adına bazı reformlar yapmış ancak bunlar Sovyetler Birliği yönetimini fazlasıyla rahatsız etmişti. Dubcek'in liberalleşme hamlelerinin diğer Doğu Bloku ülkelerine yayılmasından korkan Sovyetler, en nihayetinde binlerce tankıyla Çekoslovakya'yı işgal etmiş ve Dubcek'i görevinden uzaklaştırmıştı.

 Çekoslovakya'ya Sovyetler tarafından dayatılan totaliter rejimin izleri ülkenin tenisinde de rahatlıkla görülebiliyordu. Örneğin Çekoslovak tenisçilerin yurt dışındaki turnuvalara katılmaları federasyon iznine tabiydi. Tenisçilerin hangi ülkelere gidecekleri, gittikleri ülkelerde ne kadar kalacakları ve nasıl davranacakları federasyon tarafından belirleniyordu. Yurt dışına çıkan tenisçilere rejime sadık görevliler eşlik ediyor, böylece kurallara uyulması sağlanıyordu.

 Bir tenisçinin Çekoslovakya'daki baskıcı rejim altında sahip olabileceği kariyerin sınırları vardı. Rejimin kurallarına uyarak Grand Slam kazanabilir veya dünya 1 numarası olabilirdiniz ama tenisin efsaneleri arasına asla giremezdiniz. Çünkü istediğiniz turnuvada oynama özgürlüğünüz yoktu. İşte bu durum, Martina Navratilova'nın Soğuk Savaş'ın gerilimli yıllarında Çekoslovakya'dan ABD'ye iltica etmesine neden oldu.

 Navratilova, 1975 Amerika Açık'ta Chris Evert'a elendiği yarı final maçı sonrası ABD'li yetkililere başvurarak siyasi sığınma talebinde bulundu ve geçici oturum izni aldı. 1981'de ABD vatandaşlığına geçen kahramanımız, kariyeri boyunca teklerde 18 Grand Slam şampiyonluğu elde etti ve adını tenisin efsaneleri arasına yazdırdı. Böyle bir ismi elinden kaçırarak büyük bir prestij kaybına uğrayan Çekoslovakya ise bir daha benzer bir hadiseyi yaşamamak için tenisçilere yönelik kurallarını gevşetti. Onların dünyayı serbestçe dolaşabilmelerine, yabancı ülkelerde ikamet edebilmelerine ve kazançlarının büyük kısmını ellerinde tutabilmelerine imkan tanıdı.

 Bir rejim, insanlara özgür ve adil bir düzen sunabildiği ölçüde başarılıdır. Profesyonel bir tenisçinin yurt dışına çıkışlarını kısıtlamak gibi akıl dışı uygulamalara başvuran rejimlerinse kalıcı olma şansı yoktur. Dolayısıyla Navratilova vakası, bize reel sosyalizmin niçin çöktüğünü de anlatıyor.