Eurosport, birkaç gün evvel Wimbledon'ın yayın haklarını satın aldığını duyurdu. Fransa menşeili spor kanalının bu hamlesi, artık tenis takvimindeki dört büyük turnuvanın da tek kanaldan seyredilebileceği anlamına geliyor. Ne var ki uydudan açık yayın yapmayan bu kanalı bu memleketin çoğunluğu izleyemiyor. Bu noktada da devreye halkın vergileriyle finanse edilen bir kamu kuruluşu olan TRT'nin girmesi gerekiyor. Gelin görün ki TRT, tenisi çoktan unutmuş durumda. Vaktiyle bir kuşağa tenisi sevdiren kanal, 2011 Roland Garros sonrasında hiçbir Grand Slam turnuvasını yayımlamadı. Üstelik efsane tenis spikerleri Fahri İkiler'i bile küstürüp emekliye sevk ettiler.
TRT'nin tenise uyguladığı ambargonun nedenini doğru saptamak lazım. Kanal, halihazırda dünyanın en geniş ekonomik kaynaklarına sahip kamu kuruluşlarından biri, belki de birincisi. Hâliyle tenisten vazgeçişin mali nedenlerle ilintili olması mümkün değil. Zaten halk, TRT'ye özel kanalların reyting kaygısıyla yapamadığı yayınları yapsın diye vergi ödüyor. Hâl böyleyken TRT'nin tenis yerine dizi ve futbol yayımlaması ancak politik bir tercihle açıklanabilir.
Rio 2016 Olimpiyat Oyunları'nın yayın haklarını bile son ana kadar almamakta direten TRT, ülkedeki mevcut iktidarın beslendiği ve hakim kıldığı vasat egemen iklimin en kanlı canlı örneklerinden biri olarak karşımızda duruyor. AKP, bu kurumu kendi tabanında bolca bulunan vasıfsız insanlar için eşsiz bir rant kapısına dönüştürdü.
Kamu televizyonunun politik gerekçelerle tenis yayımlamadığı bir memleketten Grand Slam şampiyonu çıkabileceğini söylemek insanları aptal yerine koymaktan başka bir şey değildir. Tıpkı halkımızın ne oynayabildiği ne de izleyebildiği tenisin bu ülkede zengin sporu olmadığını iddia etmek gibi.
Karikatür: Latif Demirci