5 Mayıs 2017

Boş Tribünler, Boş Sözler


 İstanbul Cup ve İstanbul Açık'ta neredeyse her sene tribünlerin boşluğu tartışılıyor. Tenisle bir şekilde iştigal eden herkes hep bir ağızdan bu turnuvaların niçin seyirci çekemediğini soruyor. Bense bu soruya karşı bir soruyla cevap veriyorum: İnsanlar bu turnuvalara niçin para verip de gitsin?

 Tenis turnuvalarını konserlerden ya da futbol maçlarından daha farklı bir yerde konumlandırmamak lazım. Neticede bunların tamamı, insanların para ödeyerek katıldıkları kültürel etkinliklerdir. Bu etkinliklere katılmanın yegane amacı ise hoş vakit geçirmektir. Gelgelelim İstanbul Cup ve İstanbul Açık turnuvaları, insanlara keyif vermekten o kadar uzak ki tatil günlerinde bile tribünleri dolduramıyor.

 İstanbul Cup ve İstanbul Açık, sırasıyla WTA ve ATP'nin en alt seviyedeki turnuvaları. Bu profildeki turnuvalara her yıl Roger Federer gibi büyük bir efsaneyi getiremezsiniz. Dolayısıyla tribünleri doldurabilmek için organizasyon yönetimini çok iyi yapmak zorundasınız. Gelin görün ki iki turnuva da şehir merkezine son derece uzak, dağ başından hâllice bir lokasyonda düzenleniyor. Cefakeş tenis aşıkları dışında hiç kimse, her gün üç-dört saatlik bir yolculuğa katlanarak buraya gitmez.

 Yukarıda anlattığımız gerçeklere rağmen kimi kerameti menkuller dolmayan tribünlerin faturasını Türk tenisseverlere kesiyor. Sıklıkla Türkiye'de spor kültürünün olmadığından dem vuran bu arkadaşlar turnuvaları yerinde izlemeyenleri gerçek tenissever olmamakla suçluyor. Türkiye'deki spor kültürünün arızalı olduğu kesin fakat tribünlerdeki boşluğu buna bağlamak hedef saptırmaktır. İnsanların tenis sevgisini sorgulamak veya yarıştırmaksa kimsenin haddine değildir.

2 Mayıs 2017

Sharapova'ya Grand Slam Lazım


 Maria Sharapova, kariyerinin üçüncü perdesini geçtiğimiz hafta Stuttgart'ta açtı. 15 aylık doping cezası sona eren Rus yıldız, geri dönüş turnuvasında yarı final oynayarak kalitesinden hiçbir şey kaybetmediğini gösterdi. Aslında şampiyonluk ipini de göğüsleyebilir ve garajına bir Porsche daha çekebilirdi. Fakat Kristina Mladenovic karşısında kazanmaya yakın olduğu bir maçı kaybetti. 

 Daha önceki yazılarımda Sharapova'nın bu seferki geri dönüşünde 2009'daki kadar zorlanmayacağını, hatta eskisinden de güçlü bir oyuncuya evrilebileceğini belirtmiştim. Beni asıl kaygılandıran mevzu ise kort dışındaki olası provokasyonlardı. 

 Doping testinin pozitif çıktığını duyurduğu günden bu yana Sharapova hakkındaki polemikler bitmek bilmedi. Kortlara dönüşünün hemen öncesinde de kendisine verilen wild card'lar üzerinden manasız bir yaygara koparılmıştı. Tüm bunlar, gerilimden beslenen medyanın da iştahını kabarttı. Öyle ki Birleşik Krallık'ın rezil tabloid gazetelerinden The Sun bile Stuttgart'taki turnuvaya muhabir gönderdi. Ancak basın mensupları Sharapova'dan umduğunu bulamadı. Rus tenisçi, kendisine yöneltilen art niyetli ve küstah soruları bile ustaca geri püskürttü.

 Sharapova, son derece olgun bir karakter olsa da her insan gibi bazen soğukkanlılığını kaybedebilir. Dolayısıyla kendisine yönelik hücumları bir an evvel durdurmaya bakmalı. Bunun da yolu, yeniden Grand Slam kazanmasından geçiyor. Önümüzdeki Roland Garros, bu açıdan çok önemli bir fırsat. Tek sorun, Rus tenisçinin turnuvaya büyük ihtimalle elemelerden katılacak olması.