Kort yüzeylerinin hızı, öteden beri tenisin en temel tartışma konularından biri olmuştur. Nitekim son Wimbledon'a da zeminin yavaşlığı üzerinden dönen tartışmalar damgasını vurmuştu.
Gerçek şu ki turnuva zeminleri son yıllarda gayet bilinçli bir şekilde yavaşlatılıyor. Bu politikanın mimarları ise tüccar kafalı turnuva organizatörlerinden başkaları değil.
ATP veya WTA takvimindeki herhangi bir turnuvanın varlığını devam ettirebilmesi kendini finanse edebilmesine bağlıdır. Bunun için de seyircilerin turnuvaya ilgi göstermesini sağlamak gerekir. İşte bu gerçeğin farkında olan organizatörler, uzun rallilerin tribünlere daha çok seyirci çekeceğine inandıkları için kort zeminlerini yavaşlatmayı seçiyor.
Korttaki oyunun kalitesini puanların uzunluğuna bakarak değerlendiren tenisseverlerin oranı gerçekten de fazla. Oysa gerçek kalite, bir rallide topun kaç kere gidip geldiğiyle değil, yapılan vuruşların niteliğiyle ölçülür. İki oyuncunun da hiç risk almadan devamlı birbirlerinin hatalarını kovaladıkları bir oyun tenisten ziyade kör dövüşüdür. Bu nedenle tenis, ha babam top çevirmeyi değil, inisiyatif almayı teşvik eden bir spor olmalıdır.
Tenise yönelik teorik tartışmalar bir yana, sert ve çim kortların yapay bir şekilde yavaşlatılması zemin kavramının içini boşaltıyor. Eğer siz bir turnuvayı sert zeminde düzenliyorsanız kortların hızını toprak seviyesine indirmemelisiniz. Aksi hâlde zemin kavramının tenis özelinde hiçbir anlamı kalmıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder