20 Kasım 2017

Servis-Vole Öldü Mü?


 Sorunun cevabını en başta verelim: Hayır, ölmedi. Bilakis dünya klasmanında ilk 100 içinde yer alıp da hâlâ bu tarz oynayan tenisçiler mevcut. Daha elit seviyelerdeyse tıpkı o veciz sözdeki gibi sadece şekil değiştirdi servis-vole. Fakat geneli baz alarak konuşacak olursak evet, servis-voleyi kullanan oyuncu sayısı geçmişle kıyaslandığında yok denecek kadar az. Bunun da temelinde birazdan söz edeceğim iki önemli neden yatıyor. Ancak o nedenlere geçmeden evvel belirtmek gereken bir şey var ki servis-volenin en popüler olduğu yıllarda bile tenis sadece bu stilden ibaret değildi. Örneğin Bjorn Borg ve Ivan Lendl, aynı dönemlerde sağlam geri çizgi oyunlarıyla efsaneleşmişlerdi.

 Konumuza geri dönersek servis-volenin pabucunun büyük oranda dama atılmasının en önemli sebebi, teknolojik ilerlemelere paralel olarak tenisteki antrenman metotlarının ve dolayısıyla oyuncuların atletik özelliklerinin büyük ölçüde gelişmiş olmasıdır. Günümüz tenisçileri, kortun her noktasını kullanabildikleri gibi en zor açılardan bile çok güçlü vuruşlar çıkarabiliyorlar. Tabii bu güçlü vuruşların arkasında teknolojinin antrenman tekniklerinin yanı sıra raketlere de sirayet ederek spin hızını muazzam seviyelere çıkarmasının da önemli payı var.

 Teniste bir vuruşun karşı tarafta yarattığı etki, büyük oranda topun kendi etrafında dönerken yarattığı spin hızından ileri gelmektedir. Bu hızın milenyum sonrasında dakikada 5000 tura dayanması ise vole almayı geçmiş dönemlere oranla çok daha güçleştiren bir unsur. Dolayısıyla günümüz tenisi, bir oyuncunun fileye çıkabilmesi için yaklaşma vuruşunu mümkün olan en kusursuz şekilde gerçekleştirmesini şart koşuyor. Aksi hâlde fileye her gelişiniz, rakibe sunulmuş bir passing shot fırsatından öteye geçmiyor.


 Servis-volenin belinin kırılmasındaki diğer önemli faktörse gayet planlı ve bilinçli bir şekilde yavaşlatılan kortlar. Nitekim yukarıdaki tabloya baktığımız vakit erkekler tenisinde Grand Slam'lerden sonraki en önemli 10 turnuvanın (9 Masters artı ATP Dünya Turu Finalleri) hiçbirinde kort zemininin hızlı olmadığını görüyoruz. Toprak kort Masters'ları olan Monte Carlo, Madrid ve Roma zaten eşyanın tabiatı gereği yavaş fakat teoride hızlı olması gereken diğer yedi turnuvanın hız endeksinde de ciddi bir düşüklük göze çarpıyor.

 Güya sert kortta düzenlenen Indian Wells, bu verilere göre herhangi bir toprak kort turnuvasından farksız. 10 turnuva arasında en hızlı zeminlere sahip olan Şanghay Masters ve ATP Dünya Turu Finalleri bile medium-fast, yani orta-hızlı sınıfında yer alıyor. Bu durumla ilgili en çarpıcı tespit ise zamanında Pat Cash'ten gelmişti. Avustralyalı eski tenisçi, "Biz zamanında son derece hızlı ve kapalı kortlarda tenis oynardık. Bu noktada Nadal'ın kariyerini düşünmekten kendimi alamıyorum. Zira onun bugüne kadar oynadığı tüm kortlar bizim zamanımızdakilere göre son derece yavaş." yorumunda bulunmuştu.

 Toparlarsak şu anki imkan ve şeraitte dünya tenisinin yeni bir Pete Sampras, Stefan Edberg veya Boris Becker çıkarabilmesi zordan da öte, imkansız. Bu isimlere denk bir kariyer hedefleyen oyuncular nezdindeyse servis-vole artık daimi bir oyun stratejisi olmaktan çıkmış ve rakibi şaşırtmak için kullanılabilecek taktiksel bir silaha indirgenmiştir. Ancak her ne olursa olsun servis-volenin tamamen tedavülden kalkması gibi bir şey, en başta da belirttiğimiz gibi söz konusu değildir.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Yunus bey bir sorum var federer hayranları efendi efendi maçları yorumlarken, nadal hayranlarının nefretten kafayı yemiş olmalarını nasıl yorumuyorsunuz? (yabancı değil türk hayranlardan bahsediyorum, twitter'dan bir çırpıda 4-5 kişiyi örnek gösterebilirim)
şahsen "iyi ki twitter hesabım yok" diyorum (olsa zaten sizinle buradan değil oradan iletişim kurardım) çünkü öyle sinirleniyorum ki hiç hoş olmayan sözlerle kendilerine cevap verebilirdim. :)

Yunus Dilber dedi ki...

Merhabalar,

İsyanınızda haklısınız. Maalesef tenisin ne olduğundan habersiz bazı arkadaşlar kendilerince atıp tutabiliyorlar. Hatta bu nefret saçan arkadaşların bazıları, bilmem kaç bin takipçili tenis hesaplarını da yönetebiliyor.

Tabii bunları görmek, insanın sinirini bozar doğal olarak. Ama tavsiyem, bu kişileri olabildiğince kale almamak olacaktır. Zira Twitter'daki kitlenin önemli bir kısmının ruh sağlığı bozuk. Bunlar da onun tenisteki tezahürleri sadece. :)

Adsız dedi ki...

çeşitli başlıklarda yaptığım yorumlara verdiğiniz yanıtlar için teşekkürler yunus bey.. bundan böyle hayatımızı hem sevinç hem de kederle dolduran federer vesilesiyle sizi zaman zaman rahatsız edebilirim. :)
görüyorum ki "malum hesabı" yöneten arkadaşlar sizin de gözünüzden kaçmamış. açıkçası bazılarının ciddi sorunları olduğunu düşünüyorum. sizin ve özgür balmumcu'nun sabrına hayranım. ben asla duramazdım.

Yunus Dilber dedi ki...

Rica ederim, estağfurullah. :)
Ben hemen her platformda varım. Dilediğiniz yerden ve dilediğiniz vakit iletişime geçebilirsiniz. ;)